Hızlı Konu Açma

Hızlı Konu Açmak için tıklayınız.

Son Mesajlar

Konulardaki Son Mesajlar

Reklam

Forumda Reklam Vermek İçin Bize Ulaşın

Türkler'in Devlet Felsefesi.

Tusunami

Fahri Üye
Fahri Üye
Galatasaray
Katılım
28 Temmuz 2013
Mesajlar
47
Tepkime puanı
9
Puanları
0
Konum
Universe
Web sitesi
www.twitter.com
Devlet : Bir hükümet idaresinde teşkilatlandırılmış olan siyasi topluluk. Devlet kurmak millet olmanın tabii bir gereği değildir. Hiç devlet kurmamış milletler tarihte mevcuttur. Ama Türk milletinin “devlet kurma” tecrübesi çok eskilerden başlayıp aralıksız devam etmiştir. Bu devlet hayatı Türk milletinin şuurunda kök salmıştır. Türk milleti, bekasını devletiyle bir gördüğü için tarih boyunca Türk devletlerinde biri yıkılırken diğeri onun boşluğunu doldurmuştur.



Farklı mekanlarda kurulmuş olmalarına rağmen Türk devletlerinde aynı özellikler, aynı telakkiler görülmesi Türklerde mevcut devlet felsefesine delildir. Bu felsefi temelde; devletin nazariyelerle değil toplumun eğilimlerine ve günün şartlarına göre kurulabileceği esas alınmıştır.



Göçebelik döneminde her an baskına maruz kalma ihtimali her ferdin devlet hayatında görev almasını icap ettiriyordu. Her bireyin ne yapacağını bilmesi onlarda “düzen” fikrini yerleştiriyordu. Ayrıca büyük kitlelerin göç hareketlerini organize etmek sıkı bir “disiplin”le mümkündü. Bu düzen ve disiplin unsuru Türklerin devlet kurmalarında önemli fayda sağlamıştır.



Devleti etkileyen önemli faktörlerden biride o milletin “dini”dir. Eski yunanda tanrılar belli bir siteye aitti, ve yabancıların o siteye girmesine müsaade edilmezdi. Bu kapalı din, “kapalı bir devletin” yani “site devletinin” doğuşuna sebep oldu. Türk milletinin bir dünya devleti kurmayı amaç edinmesinin itici gücünü Türklerin dininde aramak gerekir.





Milletler felsefelerini hayattan alırlar. Dinleri, soyları, sosyal içgüdüleri tarihi gelişmeleri kültür düzeyleri ekonomik durumları felsefelerini etkiler. Felsefeleri de efsanelerinde, masallarında, destan, atasözü ve deyimlerde gizlidir. Milletler devletlerine de kendi felsefelerine göre anlam verirler.



Orhun Abidelerinde “il” kelimesi devlet anlamında kullanılmaktadır.Kaşgarlı Mahmud’un lugatın da da “il”in “sulh,barış” manasında kullanıldığı görülür. “il” kelimesinin bu 2 değişik anlamı Eski Türklerde “barış” ile “devletin” birbirine nasıl bağlı olduklarını gösterir. “il” eski Hunlar dan beri toprağı ile halkını töreye uygun şekilde koruyan içerde barışı sağlayan bir kuruluştur. Devlet idaresi genel olarak “tutmak” fiili ile ifade edilirdi. Devletin yıkılışı “il kaybolmuş, kaçışmış” gibi kelimelerle ile ifade edilirdi. Devlet kurmak “kazganmak” şeklinde ifade edilirdi.



Eski Türklerdeki “il” kelimesinin yerini bugünkü Türkçe’de İslamiyet ile dilimize giren “devlet” almıştır. Batı dillerinde devleti ifade eden kelimeler Latince “durmak” “yerleşmek” “ikamet etmek” manalarındaki “state” fiilinden yapılan “status” dan gelen “etat” “state”, “stat” gibi kelimelerdir. Devlet, D.V.L kökünden alınmış bir isimdir. D.V.L nin anlamı ise “hareket ettirmek, döndürmek dolaştırmak, işleri çekip çevirmek” tir Yani Latinler devlete ”statik” müslümanlar ise “dinamik” bir değer atfetmişlerdir. Latinler yerleşik olmayan topluluklara devlet denmeyeceğini ifade etmektedirler.



Türk Devletinin Doğuşu



Yüzyıllar boyu yaşanan müşterek olaylar toplumları millet olma yoluna doğru iter. Tarihi yapanlarda yine büyük milletlerdir. Toplumlar yaşadıkları coğrafyanın etkisi altındadırlar. İlk Türkler Orta Asya bozkırlarında tarih sahnesinde göründüler. İktisadi uğraşları hayvancılık olan bu ilk Türkler için Orta Asya otlak ver su bakımından pek cömert değildi. Konar-göçer topluluklar halinde idiler. Düşmanla ne zaman karşılaşılacağı bilinmediğinden her an savaşa hazır olmak zorundaydılar. Böyle bir tehlike altında yaşayan insanların teşkilatlanmaya önem vermeleri tabii idi.



Devlet ailelerin bir genişlemesidir. Hayatın haşinliğine karşı mücadele gücünden yoksun çocukları korumayı gaye edinen ailenin en önemli özelliği Türk devletinin de bir özelliği haline gelmiştir. Türk devleti “babalık” görevini yüklenmiştir. Türk hakan çadırlarının kubbeli olması göğün yerdeki sembolü kabul edilmiştir. Eski Türklerde gök kubbesi devletin, çadır ise ailelerin örtüsü olarak düşünülmüştür. Birinin altında devlet diğerinin altında aile kurulmuştur.(4)



İlk Türk toplumunun meydana gelmesinde aile bağlılığının yanı sıra zorla karşılaşmak, tehlikelere karşı bir araya gelmek, geçimi daha kolay sağlamak gibi faktörler de rol oynamıştır. Bu değişik faktörlerle oluşan topluma “boy” (bod) deniliyordu. Boy beyleri cesareti, doğruluğu, mali kudreti ile tanınan kişiler arasından seçilirlerdi. Her boyun arazisi ve silah gücü vardı. Mülkü ve hayvan sürüleri diğer boylardan ayırt edilmektedir.



Bir boy herhangi bir yolla büyük bir nüfuz kazanmışsa onun beyi, boylar birliği olan ”budun” un başbuğu olurdu. İlk siyasi birlik olan boyun bünyesi sağlamlaşıp toprağı genişledikçe boy beyinin çok güçlenmesinden dolayı beyin ailesi “sülale” özelliği kazanırdı. Güçlü bir boyun diğerlerini hakimiyetine alması hayatın kanunu idi. Böyle durumda toprak genişler nüfus artardı. Ama bunlar bir devletin teşekkülü için yeterli değildir. “Velayet-i amme” denen yasama ve yürütme nosyonunun doğması ve bununda budun’a intikali gerekir.

Beylerin yetkileri il beyine karşı sınırlanırdı. Çeşitli yetkilerle karizmatik bir havaya bürünen hanedan devletin mihrakı durumuna gelmiş ve uzun ömürlü hanedanlar kurulmaya başlamıştır.



Ziya Gökalp eski Türk toplumunun geçtiği merhaleleri altılı bir ayrıma tâbi tutmuştur; Aile, soy, sop, boy, uz, il(devlet). İlk 3 zümre ailevi karakterdedirler. Kan bağı bunlarda kurucu unsur sayılır. Siyasi karakterleri ikinci plandadır. Son 3 zümrede ise zayıflayan kan bağı yerini belli ölçüde ülke birliğine bırakmıştır. İçlerinde idare edenler –edilenler farklılaşması vücut bulmuş kısaca aile olmaktan çıkmışlardır.
 

Users Who Are Viewing This Konu (Users: 0, Guests: 2)

Üst