- Katılım
- 28 Temmuz 2013
- Mesajlar
- 47
- Tepkime puanı
- 9
- Puanları
- 0
- Konum
- Universe
- Web sitesi
- www.twitter.com
Atatürk’ün Hayatı Özet
1881’de Selanik’te doğdu. Annesi Zübeyde Hanım, babası Ali Rıza Efendi’dir. Sırasıyla, Mahalle Mektebi, Şemsi Efendi Okulu, Selanik Mülkiye Rüştiyesi, Selanik Askeri Rüştiyesi, Selanik Askeri İdadisi, Harp Okulu ve Harp Akademisi’ne gitti. 1893 yılında Askeri Rüştiye’de okurken matematik öğretmeni tarafından adına “Kemal” ilave edilerek Mustafa Kemal adını aldı. Harp Akademisi’nden yüzbaşı rütbesiyle mezun olarak Şam’da göreve başladı.
Osmanlı Devleti zamanında Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı’na katıldı. Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’ndan yenik ayrılınca Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma uyarınca vatan topraklarının işgalinin başlaması üzerine Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarak milli mücadeleyi başlattı.
Havza ve Amasya Genelgelerini yayınladıktan sonra, Erzurum ve Sivas Kongrelerini topladı. Sivas Kongresi ile bütün milli cemiyetleri tek çatı altında birleştirerek Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti’ni kurdu. Sivas Kongresi’nin ardından İstanbul Hükümeti ile Amasya Görüşmesini yaptı. Böylece İstanbul Hükümeti, Temsil Heyetinin varlığını resmen tanımış oldu.
Mustafa Kemal, 23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılması ile Meclis ve Hükümet Başkanlığına seçildi. 5 Ağustos 1921’de kendisine Meclis tarafından Başkomutanlık görevi verildi. Sakarya Savaşı’nın kazanılmasının ardından, Gazilik ünvanı ve Mareşallik rütbesi ile onurlandırıldı. Büyük Taarruzu yöneten ve düşmanın tamamen yurttan atılmasını sağlayan Gazi Mustafa Kemal, 29 Ekim 1923’de Cumhuriyetin ilan edilmesi ile beraber Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı oldu.
1934 yılında Gazi Mustafa Kemal’e meclis tarafından “Atatürk” soyadı verildi. Atatürk, gerçekleştirmiş olduğu inkılaplar ile Türkiye Cumhuriyeti’nin medeni ülkeler seviyesine çıkmasını sağladı. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 10 Kasım 1938’de Dolmabahçe Sarayı’nda hayata gözlerini yumdu.
Atatürk’ün hayatı, Türk milleti için adanmış, destansı bir yaşamdır.
-----------------------------------------------------------------
HZ. MUHAMMED'İN HAYATI
Hz. Muhammed 571 yılında Mekke şehrinde dünyaya geldi. Babasının adı ABDULLAH, annesinin adı AMİNE dir. Hz. Muhammed küçük yaşta önce babasını daha sonra da annesini kaybetti. Önce dedesi ABDÜLMUTTALİB, o da ölünce amcası EBU TALİB in yanında kaldı. Amcası ile beraber ticaretle uğraştı. Küçük yaşından itibaren çevresinde doğruluğu, güvenirliliği ile ün kazandı. Kendisi çevresindeki insanlar gibi putlara hiç ilgi duymuyor, sık sık HİRA dağına çıkıp yalnız kalıyordu.
Yine böyle bir zamanda Hira mağrasında düşünceler içerisinde iken vahiy meleği Cebrail ilk vahyi getirdi. (Yaradan Rabbi!nin adı ile oku!-Alak Süresi). Bu şekilde Hz.Muhammed'in peygamberlik süreci başlamış oldu. Hz. Muhammed'e ilk inanan Hz.Hatice, Hz.Ali, Hz.Ebu Bekir, ve Hz. Zeyd oldu. Ancak yeni gelen din (İslam) Mekkeliler tarafından hiç hoş karşılanmadı. Çünkü İslam dini kendi dinleri putperestlik ile hiç benzeşmiyordu. Atalarının dinine büyük bir bağlılık duyan Araplar Hz.Muhammed'e ve yeni dine şiddetle karşı geldiler. Bu karşı gelme zamanla Müslümanlara karşı şiddete dönüştü. Bunun üzerine Hz.Muhammed Müslümanlara hicret (göç) emrini verdi. 615 yılında Müslümanlar önce Habeşistan'a baskılar artınca da 622 yılında Mekke'yi terk ederek Medine şehrine hicret (göç) ettiler. Hicret 'ten sonra Medine İslamiyet'in merkezi durumuna geldi
Hz.Muhammed'in Ahsa Valisi El-Münzire gönderdiği mektup
BEDİR SAVAŞI (624)
Nedeni: Mekkelilere ait bir ticaret kervanı Müslümanlarca ele geçirilmek istenmişti. Bu şekilde Müslümanların Hicret esnasında Mekke'de bıraktıkları malların karşılığı alınacaktı. Bu durum iki tarafı karşı karşıya getirdi.
Sonuçları:
Bedir savaşı Müslümanların kazandığı ilk askeri zaferdir.
Müslümanların kendilerine olan güvenleri artmıştır.
Şam ticaret yolu Müslümanların eline geçmiştir.
Mekkeli esirlerden okuma-yazma bilenler 10 Müslüman'a okuma-yazma öğretme karşılığında serbest bırakıldılar.
UHUD SAVAŞI (625)
Nedenleri:
Mekkelilerin Bedir savaşının intikamını alma istekleri.
Mekkelilerin Medine şehrine doğru gelmeleri üzerine iki taraf Uhud dağı eteklerinde karşı karşıya geldiler. Savaşın başlangıcında Müslümanlar üstün iken Peygamber tarafından görevlendirilen okçuların yerlerini terk etmeleri savaşın kaybedilmesine yol açmıştır.
Sonuçları:
Mekkeliler savaştan galip gelmelerine rağmen kesin bir sonuç elde edemediler.
Okçuların yerlerini terk etmeleri savaşın kaybedilmesine yol açmıştı. Bu durum Peygamberin emirlerine uymanın ne kadar önemli olduğunu gösterdi.
HENDEK SAVAŞI(627)
Nedenleri:
Uhud savaşından sonra Medine 'den çıkarılan Yahudilerin Mekkelileri sürekli kışkırtmaları.
Mekkelilerin Müslümanlara kesin bir darbe vurma istekleri.
Kalabalık bir ordu ile harekete geçen Mekkelilere karşı Medine şehrinin savunulmasına karar verildi. Salman-ı Farisi adında bir İranlı Müslüman'ın önerisi ile şehrin etrafına hendekler kazıldı. Mekkeliler bu hendekleri aşamadılar ve bir sonuç alamadan geri döndüler.
Sonuçları
Bu savaş Mekkelilerin Müslümanlar üzerine yaptıkları son saldırı olmuştur. Bundan sonra Müslümanlar saldırı, Mekkeliler savunma konumuna geçmiştir.
Medine çevresindeki bir çok Arap kabilesi Müslüman olmuştur.
HUDEYBİYE BARIŞI(628)
628 yılında Müslümanlar Mekke'de bulunan Kabe'yi ziyaret etmek istediler.Mekkeliler bu durum karşısında tedirgin oldular ve ziyarete izin vermek istemediler. Bunu üzerine taraflar arasında Hudeybiye Antlaşması imzalandı.
Her iki taraf istedikleri kabileler ile ittifak yapabilecekler. Ancak askeri yardım yapmayacaklardı.
Müslümanlar o yıl Kabe'yi ziyaret etmeyecekler,ertesi yıl ziyaret yapacaklar.
Müslüman olan Mekkeli gençler ailesinin izni olmadan Medine'ye alınmayacak, Mekke'ye sığınanlar ise geri verilmeyecekti.
Barış on yıl süre ile geçerli olacaktı.
ÖNEMİ: Bu antlaşma ile Mekkeliler Müslümanları hukuken tanımış oldular.
HAYBER'İN FETHİ (629)
Hayber'de yaşayan Yahudiler Müslümanlar aleyhine işler yapıyorlar, İslam'ı kötülüyorlardı. Bunun üzerine Buranın fethine karar verildi. Hayber kalesi Yahudilerden alındı.
ÖNEMİ : Hayber'in fethi ile Şam ticaret yolunun kontrolü Müslümanların eline geçmiş ve güvenliği sağlanmıştır.
MUTE SAVAŞI (629)
Müslümanlar ile Bizanslılar arasında yapılan ilk savaştır. Çok kalabalık olan Bizans ordusu karşısında Müslümanlar bir sonuç elde edemediler.
MEKKE'NİN FETHİ (630)
Mekkelilerin Hudeybiye Barışını bozmaları üzerine Mekke'nin fethine karar verildi. Mekke şehri hiçbir karşı koyma görmeden kısa sürede ele geçirildi. Mekke'nin fethi ile Arap yarımadasının tamamı kısa sürede Müslümanların kontrolüne girdi.
HUNEYN SAVAŞI (631)
Mekke'nin fethinden sonra İslam'ı benimsemeyen Arap kabileleri Mekke'nin dışında toplandılar. Müslümanlar ve Putperest Arap kabileleri arasında yapılan bu savaşı Müslümanlar kazandı ve ardından Ta'if şehri de kuşatıldı ancak alınamadı. Bir süre sonra Ta'if halkı kendi istekleri ile Müslüman oldular.
TEBÜK SEFERİ (631)
Bizans İmparatoru Heraklius'un büyük bir ordu ile Arabistan'a geldiği haberi üzerine Hz. Muhammed Tebük' e doğru sefere çıktı. Ancak haberin doğru olmadığı anlaşıldı. Tebük Seferi Hz. Muhammed'in son seferi olmuştur.
Hz.Muhammed son bir kez Mekke'de kalabalık bir Müslüman kitlesine VEDA HUTBESİNİ söyledi. 632 yılında Medine'de vefat etti. Hz.Muhammed vefat ettiği yere gömüldü. Medine şehrindeki peygamberimizin bu mezarına "Ravza-i Mutahhare" denir.
--------------------------------------------------------------------
İsmet İnönü
1884 yılında İzmir'de doğdu. İlk ve orta öğrenimini Sivas' ta tamamladıktan sonra Mühendishane İdadisini (Askerî Lise) bitirdi. 1903 yılında Kara Harp Okulu'ndan, 1906 yılında Harp Akademisi' nden mezun olarak, ordunun çeşitli kademelerinde görev yaptı. 1910-1913 yılları arasında Yemen İsyanı'nın bastırılması harekâtına katıldı. Bu ve bundan önceki görevlerinde hudut problemleri ve asilerle yapılan anlaşmalarda başarılı hizmetleri ve meslekî özellikleriyle dikkati çekti.
Birinci Dünya Savaşı sırasında Kafkas Cephesi'nde Kolordu Komutanı olarak Atatürk'ün emrinde çalıştı ve öğrencilik yıllarından beri devam eden dostlukları ile devletin geleceği hakkında ortak fikirleri gelişti. Suriye Cephesi'nde savaştı; Millî Mücadele sırasında Atatürk'ün en yakın silâh arkadaşı olarak çalıştı. Edirne milletvekilliği ve bakanlık yaptı. Albay İsmet Bey, mebusluk ve bakanlık da uhdesinde kalarak Garp Cephesi Komutanlığı'na getirildi. 25 Ekim 1920'den sonra Batı Cephesi Komutanı olarak Çerkez Ethem isyanını bastırdı. Birinci ve İkinci İnönü Savaşlarını yönetti. Tuğgeneral rütbesine yükseldi.
Sakarya Meydan Savaşı ve Büyük Taarruz'dan sonra kazanılan zafer üzerine Mudanya Mütarekesi'nde Büyük Millet Meclisi'ni temsil etti. Lozan Barış Konferansı'na Dışişleri Bakanı ve Türk heyeti başkanı olarak katıldı. 24 Temmuz 1923'te Lozan Andlaşması'nı imzaladı. Cumhuriyetin ilânından sonra 1923-1924 yıllarında ilk hükûmette Başbakan olarak görev aldı, 1924-1937 yılları arasında bu görevini sürdürdü. baktabul
İnönü, Atatürk İnkılâplarının gerçekleşmesinde ve Türkiye Cumhuriyeti'nin sağlam temeller üzerine oturtulmasında Atatürk'ün en yakın mesai arkadaşıydı. Atatürk'ün ölümünden sonra, 1938 yılında, TBMM tarafından Türkiye'nin ikinci Cumhurbaşkanı olarak seçildi. İkinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye'yi savaş felâketinin dışında tutmayı başardı. Savaştan sonra çok partili siyasî rejime geçilmesine büyük destek oldu. 1950 yılında, yapılan seçimleri kaybettikten sonra, 1960 yılına kadar Ana Muhalefet Partisi Başkanı olarak siyasî yaşamını sürdürdü. 27 Mayıs harekâtından sonra Kurucu Meclis üyeliğine seçildi ve 10 Kasım 1961 tarihinde Başbakanlığa atandı. 1965 yılında bu görevden ayrıldıktan sonra milletvekili olarak siyasî yaşamına devam etti.
1972'de Parti Genel Başkanlığı ve milletvekilliğinden istifa ederek; ölünceye kadar (25 Aralık 1973) Anayasa gereğince Cumhuriyet Senatosu tabiî üyeliği görevinde bulundu.
-----------------------------------------------------------------
Salih Bozok
1881de Selanikte doğdu. Mustafa Kemal ile önce mahalle, daha sonra da okul arkadaşlığı daha başlangıçta kaderini çizmiş oldu. İkisi de aynı okullarda okuduktan sonra aynı yıl Harp Okulunu bitirdiler. Salih Efendi jandarma sınıfına seçilmişti. Mustafa Kemal ise Akademiye devam edecek, kurmay olacaktı. Mustafa Kemal Milli Mücadeleyi başlatmak üzere Anadoluya geçmeden önce ve Suriye Cephesinde bulunduğu sırada Salih Efendiyi başyaver olarak yanına getirtti. Sürekli beraberlik böyle başladı ve Salih Bey yarbaylıktan emekliye ayrıldıktan sonra bile Mustafa Kemalin yakınında kaldı.
Yüzbaşı Salih, Mustafa Kemalin yanında, Heyeti Temsiliyede görevli olarak Ankaraya gitti. Mustafa Kemal Meclis Başkanı iken o da Meclis Başkanı başyaveriydi. Mustafa Kemal Cumhurbaşkanı seçilince yarbay Salih de Cumhurbaşkanlığı başyaveri oldu. Yarbay rütbesinde ordudan istifa ettiğinde önce, o zamanki adı Bozok olan Yozgattan milletvekili seçildi; milletvekilliği 1939 seçimlerine kadar her dönemde yenilendi; bu arada Mustafa Kemalin sofrasındaki yerini ve çevresindeki görevini de muhafaza ediyordu. Salih Bey bu dönemde İş Bankasının kurucuları ve hissedarları arasında yer aldı. Mustafa Kemalin ölümüyle Salih Bozokun dünyası da yıkılmış oldu. Milletvekilliği sürdüğü halde sağlık durumundan şikayet ederek Yalovaya çekildi ve 1941 yılında öldü.
Eserleri
Yaveri Atatürk’ü Anlatıyor, Salih Bozok Doğan Kitapcılık İstanbul 2001 Salih Bozok bu kitabında:
“Atatürkle birlikte yaptığım seyahetlere dair bazı defterde notlarım olduğu gibi, Atatürkün bana gönderdiği çok kıymetli mektupları vardır. Bunları neşretmek için benden satın almak isteyenler olmuştur, fakat Atatürk buna müsaade etmedi ve Bunları biz öldükten sonra neşretmek üzere çocuklarına miras bırak dedi. Ben de onun için hepsini muhafaza ederek size miras bıraktım.” diyecektir.
İşte Salih Bozokun bu mirası, ölümünün 60. yıldönümünde oğlu Muzaffer Bozok tarafından yayımlanmıştır.
Tamer Karadağlı
Mason mahkemesi dul kadın kesesi-2
Akşam 11 Mayıs 2006
'Çocuklar Duymasın' dizisinin 'Taşfırın Erkeği' Tamer Karadağlı, mason olmak için başvurduğu Loca'yı karıştırdı İddiaya göre, Zafer Ergin ve Aykut Oray'ın başını çektiği sanatçı lobisi karşı çıktı Karadağlı, vazgeçti Ancak üyeler arasındaki gerilim sürüyor
Mason sanatcılar Loca'ya sokmadı
Tamer Karadağlı, çocukluktan beri ilgi duyduğu masonluğa, bir dostu aracılığıyla başvurur Zaten çok meşhurdur ve iyi para kazanmaktadır Kariyer kaygısından ziyade, masonluğun felsefesi ile ilgilidir Başvurusu alınır ve sınav süreci başlar İlk tahkikatlar olumlu sonuçlanır 3 ayrı Loca görevlisi, birbirinden bağımsız olarak Tamer Karadağlı'yı araştırmış, iş oylamaya kalmıştır
Konuyu yakından takip eden bir Loca mensubu, ünlü oyuncunun adaylık sürecinin olumlu seyretmesini saklamıyor: 'Tahkikatları başarıyla geçti Bu da bizi kızdırdı Özellikle Zafer Ergin, Aykut Oray, Zeki Alasya gibi sanatçılar Tamer Karadağlı'ya tepkiliydi Çok para kazandığı ve kendi içlerinden sıyrılıp büyük şöhret olduğu için çekememezlik vardıKıskandılar, istemediler'
FUHUŞ BASKINI
Tamer Karadağlı tam da bu sırada, büyük bir fuhuş skandalının ortasında buldu kendini Bazı mankenlerle para karşılığı İstanbul Movenpick otelinde buluştuğu belgelendi Evliliği ve kariyeri büyük yara aldı 'Çocuklar Duymasın' dizisinden ayrılmak zorunda kaldı Basın toplantısıyla eşinden ve kamuoyundan özür diledi ama bu onu kurtarmaya yetmediMason Locası'ndaki karşıtlarının eline büyük bir koz verdi
Loca'da rahatsızlık arttı, mail gruplarında Tamer Karadağlı'ya yönelik kampanya başlatıldı Binlerce şikayet mektubu ve mail elden ele dolaştı Ancak hem referans olanlar hem de Büyük Loca, Karadağlı'nın arkasında durdu Bu durum, mason sanatçıları daha da sinirlendirdi
Tepkiler genele yayılınca ortamı daha fazla germek istemeyen Karadağlı, başvurusunu geri çekti Loca Üstadı da onun bu kararını destekledi Aradan bir yıl geçmesine rağmen Loca'da sular durulmadı Bir üye, 'Onu Loca'ya teklif edenlerle aramızdaki sürtüşme bitmedi Teklif edenler gerekli cezayı alana kadar da sürecek' diyor
HİÇ ÇAPKIN MASON YOK MU?
TAMER Karadağlı olayı, masonları kendi içlerinde sorgulamaya yöneltti Çünkü evli olduğu halde kaçamak yapanlar vardı Kimse sütten çıkmış ak kaşık değildi Karadağlı'nın reddedilmesine tepki gösterenler, Zeki Alasya'nın Loca'ya kabul edildiğinde yaşam tarzının ondan farklı olmadığını ileri sürdüler Ancak Alasya'nın kıskanılacak tarafı yoktu ve ekonomik durumu iyi değildi Karadağlı'yı ondan ayıran nokta da buydu
Loca'nın örtülü ödeneği: Dul Kadının Kesesi
Locaların kayıtdışı iki tür geliri var
İlki, 'Dul Kadının Kesesi'nde toplanan paralar İkincisi, devlete düşük gösterilen aidatlar Üstadın tasarrufunda olan bu paralar örtülü ödenekte birikiyor, makbuz kesilmiyor
Asıl sorun da bu Kaydı tutulmadığı için, yolsuzluklara davetiye çıkarıyor
HİRAM Usta'nın dul annesinden esinlenerek masonların temel simgelerinden biri haline gelen 'Dul Kadının Kesesi' yardım toplanan kese anlamına geliyor
Türkiye genelinde 300'e yaklaşan localar, 14 günde bir kendi aralarında toplanır Her locanın sayıları 50-100 arasındaki üyesi bu toplantılarda dolaştırılan keseye para atar
ÖRTÜLÜ ÖDENEK
Kesede biriken ortalama 500-1000 YTL para, üstadın arzusuyla okul yaptırmak, bursiyer öğrencilerin ihtiyacı gibi yardım amacı güden projelere tahsis edilir Fakat kayıtdışı olduğu için suiistimale açıktır
Bunun dışında locaların en önemli gelir kalemi aidatlardır Yeni girenlerden 2-3 bin YTL giriş harcı alınır Yıllık aidat ise 350-500 YTL arasındadır Fakat bu miktarların küçük bir bölümü makbuzla kayıt altına alınır Gerisi, tıpkı 'Dul Kadının Kesesi'nde toplanan paralarda olduğu gibi Loca'nın örtülü ödeneğidir Türkiye genelinde 14 bin masonun Büyük Loca'ya kayıtlı olduğu düşünülürse, kasadaki para milyonlarca YTL'yi buluyor İşte bu paranın şahsi amaçlarla kullanılması veya kayıtlı paranın naylon faturalarla harcanması yolsuzluklara yol açar Localar bu tür 'açıkları' kendi aralarında para toplayarak giderir
Eski Büyük Üstat Kaya Paşakay olayında da bu yöntem izlenebilirdi ama hem açık çok büyüktü hem de yaşanan iç çekişme, konuyu basının gündemine taşıdı
DEVLET TAKİP ETMELİ
Örtülü ödenekten yapılan yolsuzluklardan çok rahatsız olan çevreler, devletin mutlaka bu gelirleri takip etmesi gerektiği üzerinde duruyor Bu durum üyeler arasındaki çek-senet davalarına bakan Mason Mahkemesi için de geçerliliğini koruyor
-------------------------------------------------------------
Şener Şen
Şener Şen (d. 26 Aralık 1941, Adana), Türk sinema oyuncusu.
Aktör Ali Şen'in oğludur. Sanat hayatına tiyatro oyunculuğuyla başlamış ve sinemaya kompozisyon rolleriyle geçmiştir.
1958'de Yeşil Sahne'de amatör olarak tiyatro oyunculuğuna başladı. 1964-1966 yılları arasında Doğu Anadolu'nun köylerinde ilkokul öğretmenliği yaptı. 1966'da İstanbul Belediye Şehir Tiyatrosu'na girdi. 1980-1982 yılları arasında tiyatro çalışmalarını Almanya'da sürdürdü. Uzun yıllar Kemal Sunal'lı, İlyas Salman'lı filmlerin ikinci adamıydı. İlk kez 1983 yılında Şalvar Davası filminde başrolde oynadı. Çeşitli yayın organları tarafından sinemada yılın oyuncusu seçildi.
Televizyon dizileri
* İkinci Bahar
Filmleri
* Altın Prens Devler Ülkesinde 1971
* Katerina 1972
* Aşk Mahkumu 1973
* Bir Demet Menekşe 1973
* Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz 1974
* Ayrı Dünyalar 1974
* Bak Yeşil Yeşil 1975 (Ahmet)
* Bizim Aile 1975 (Şener)
* Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı 1975 (Body Ekrem)
* Aptal Şampiyon 1975 (Fong)
* Hababam Sınıfı Uyanıyor 1976 (Body Ekrem)
* Tosun Paşa 1976 (Lütfü)
* Süt Kardeşler 1976 (Kumandan Hüsamettin)
* Hababam Sınıfı Tatilde 1977 (Body Ekrem)
* Şabanoğlu Şaban 1977 (Kumandan Hüsamettin)
* Çöpçüler Kralı 1977 (Zabıta Amiri)
* Gülen Gözler 1977 (Vecihi)
* Kibar Feyzo 1978 (Maho Ağa)
* Sultan 1978 (Bakkal Bahtiyar)
* Hababam Sınıfı Dokuz Doğuruyor 1978 (Body Ekrem)
* Neşeli Günler 1978 (Ziya)
* Erkek Güzeli Sefil Bilo 1979 (Maho Ağa)
* N'olacak Şimdi 1979 (Şakir)
* Banker Bilo 1980 (Banker Maho)
* Gırgıriyede Şenlik Var 1981
* Davaro 1981 (Sülo)
* Adile Teyze 1982 (Sadık)
* Çiçek Abbas 1982 (Şakir)
* Dolap Beygiri 1982 (Banker Yakup)
* Gırgıriyede Cümbüş Var 1983 (Duman Haydar)
* Şekerpare 1983 (Ziver)
* Şalvar Davası 1983 (Ağa)
* Gırgıriyede Büyük Seçim 1984
* Namuslu 1985 (Ali Rıza)
* Züğürt Ağa 1985 (Ağa)
* Aşık Oldum 1985 (Şakir)
* Çıplak Vatandaş 1985 (İbrahim)
* Milyarder 1986 (Mesut)
* Değirmen 1986 (Kaymakam Hilmi)
* Muhsin Bey 1987 (Muhsin Bey)
* Selamsız Bandosu 1987 (Latif Şahin)
* Zengin Mutfağı 1988 (Lütfü Usta)
* Arabesk 1988 (Şener)
* Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni 1990 (Haşmet Asilkan)
* Gölge Oyunu 1992 (Abidin)
* Amerikalı 1993 (Şeref The Türk)
* Eşkıya 1996 (Baran)
* Gönül Yarası 2005 (Nazım)
Aldığı ödüller
* 15. Antalya Film Festivali, 1978, Çöpçüler Kralı, en iyi yardımcı erkek oyuncu
* 24. Antalya Film Festivali, 1987, Muhsin Bey, en iyi erkek oyuncu
* 42. Antalya Film Festivali, 2005, Gönül Yarası, en iyi erkek oyuncu
---------------------------------------------------------------
Kemal Sunal
1944 yılında İstanbul’da doğdu. Vefa Lisesi’nden mezun oldu. Sanat hayatı, “Zoraki Tabip” adlı tiyatro oyunuyla başladı. 1 yıl kadar Kenterler Tiyatrosu’nda çalıştıktan sonra Devekuşu Kabare Tiyatrosu’nda görev aldı. 1973 yılında Ertem Eğilmez’in yönettiği bir filmle sinemaya adımını attı ve kalabalık kadrolu filmlerde rol almaya başladı.
Türk sinemasında başta İnek Şaban tiplemesi olmak üzere canlandırdığı pek çok tiple sevenlerinin kalbinde taht kuran Kemal Sunal, 7′den 70′e herkesin sevgisini kazandı.
----------------------------------------------------------------
ORHAN KEMAL
15 Eylül 1914’te Adana’nın Ceyhan ilçesinde doğdu. 2 Haziran 1970'te yaşamını yitirdi. Toplumsal gerçekçi romanın usta kalemi öykü ve roman yazarı. Asıl ismi Mehmet Raşit Öğütçü. İlk Büyük Millet Meclisi’nde Kastamonu Mebusu olan ve seçildiği Adalet Bakanlığı’ndan 3 gün sonra istifa ettirilip nerdeyse tüm İstiklal Mahkemeleri’nde yargılanan Abdülkadir Kemali Bey’in oğlu. Babasının, 1930’da Ahrar Fırkası'nı kurmak ve gazete çıkarmak yüzünden öldürülme korkusuyla Suriye’ye geçmesi üzerine, ortaokul son sınıfta öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kaldı. Bir süre Suriye ve Lübnan’da yaşadı. 1932’de Adana’ya döndü. İşçilik, dokumacılık, ambar memurluğu, katiplik yaptı. 1939'da ilk şiirlerini de yazdığı askerliği esnasında, komünizm propagandası yapmak suçlamasıyla 5 yıl hapse mahkum oldu. Kayseri, Adana ve Bursa cezaevlerinde yattı. Bursa Cezaevi'nde Nâzım Hikmet'le tanışması yaşamının ve yazarlığının dönüm noktası oldu. 1943'te salıverildikten sonra Adana'ya döndü. Amelelik, sebze nakliyeciliği, Adana Verem Savaş Derneği’nde katiplik yaptı. 1950’de İstanbul’a yerleşti, hayatını yazılarıyla kazandı. 1966'da bir lokantadaki konuşmasında komünizm propagandası yaptığı suçlamasıyla yargılandı, beraat etti. Yaşamının son döneminde Bulgaristan ve Romanya Yazarlar Birliği’nin davetlisi olarak, daha çok da tedavi amacıyla Soyfa'ya gitti. 2 Haziran 1970’te Sofya'da tedavi edildiği hastanede beyin kanamasından öldü. İstanbul’da Zincirlikuyu Mezarlığı'nda toprağa verildi.
Hece ölçüsüyle Kayseri Cezaevi'nden yazıp gönderdiği ilk şiiri "Duvarlar" 1939'da Yedigün dergisinde "Reşad Kemal" imzasıyla yayınlandı. "Raşid Kemali" takma adıyla yazdığı şiirler Yedigün ve Yeni Mecmua'da çıktı. İlk romanı "Babaevi"nin bir bölümünü oluşturan "Balık" öyküsü, Yeni Edebiyat dergisinde 1940'ta yayınlandı. Bundan sonra çalışmalarını öyküde yoğunlaştırdı. "Orhan Kemal" adını ilk kez 1942'de "Yürüyüş" dergisinde yayınlanan şiir ve öykülerinde kullandı. Öyküleri, Varlık, Seçilmiş Hikayeler, Yeditepe başta olmak üzere dönemin tüm dergilerinde yer aldı. Gazetelere tefrika romanlar ve film senaryoları yazdı. Geçimini sağlamak, para kazanmak amacıyla durmadan yazdı. "72. Koğuş, Murtaza, Eskici ve Oğulları, Kardeş Payı" adlı eserleri tiyatroya uyarlandı. Doğrudan oyun olarak 1964'te yazdığı tek eseri "İspinozlar", "Yalova Kaymakamı" adıyla sahnelendi. Öykü ve romanlarında günlük yaşamın değişik yönlerini işledi. Kahramanlarını çoğunlukla sömürülen, yoksul insanlardan seçti. Bu insanların yaşamlarını, sorunlarını, iç dünyalarını yansıtırken kinsiz, sevecen, umutlu bir yaklaşım benimsedi. "Babaevi"nde çocukluk yıllarını, "Avare Yıllar"da gençliğini anlattı. Eserlerinin hemen hepsinde toplumsal yapıdaki çelişkileri ustaca vurguladı. Güçlü gözlem gücüyle, özgün ve yalın anlatımıyla hâlâ çok okunan ve sevilen eserler yarattı. Eselerinde hızlı bir olay akışı ve devingenliğin yanısıra "diyaloglara" ağırlık verdiği dikkat çeker. Sanatının olgun döneminde daha çok Adana yöresindeki toprak ve fabrika işçilerini konu aldı. Çukurova'nın toplumsal ekonomik yapısındaki değişimin yöre halkı üzerindeki etkilerini inceledi. Ailesi 1971'den itibaren adına "Orhan Kemal Roman Armağanı" vermeye başladı.
-------------------------------------------------------
17 Haziran 1930’da İstanbul’da doğan Türk sinemasının ünlü oyuncusu Adile Naşit’in asıl adı Adile Keskiner’dir.
Tiyatro oyuncusu Amelya Hanım ile ünlü komedyen Naşit’in kızı olan Adile Naşit babasının ölümü üzerine öğrenimini yarım bırakarak, 1944 yılında İstanbul Şehir Tiyatrosu Çocuk Tiyatrosu’na girdi.
“Herşeyden Biraz” oyunuyla sahneye çıktı. Aynı yıl Halide Pişkin’in grubuyla İstanbul’da turneye çıktı. Daha sonra Muammer Karaca’nın tiyatrosuna girdi ve 1948’de komedi oyuncuları Aziz Basmacı ve Vahi Öz’le birlikte kurdukları toplulukta 1951 yılına kadar çalıştı. Yine 1948 yılında “Lüküs Hayat” filmiyle sinema oyunculuğuna başladı.
1950’de, kendisi gibi tiyatrocu olan Ziya Keskiner ile evlendi. 1954’te yeniden Muammer Karaca tiyatrosuna döndü ve 1960’a dek burada çalıştı.
1961’de, eşi ZIya Keskiner ve abisi Selim Nasit Özcan ile birlikte, Naşit Tiyatrosu’nu kurdular. Bu topluluğun dağılmasından sonra 1963’te girdiği Gazanfer Özcan-Gönül Ülkü tiyatrosunda, 1975’e kadar aralıksız olarak çalışmıştır.
Adile Naşit, sinemaya ikinci ve asıl girişini 1970’lerde yaptı. 1976’da “İşte Hayat” adlı filmdeki rolüyle, Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazandı.
Rıfat Ilgaz’ın eserlerinden sinemaya aktarılan Hababam Sınıfı filmlerinin birçoğunda, müstahdem kadın rolüyle yeraldı ve buradaki oyunculuğuyla da büyük beğeni kazandı. 1978’de Uluslararası Sanat Gösterileri’nin tiyatro ve müzikallerinde rol almaya başladı.
1981 yılında TRT televizyonunda “Uykudan Önce” isimli bir çocuk programı yapmaya başladı. Bu programda anlattığı masallar ve öykülerle, çocukların gönlünde taht kurdu. Gerek sinema filmlerinde, gerekse oyunlarda, basit, saf, iyi yürekli kadın tiplemesini başarıyla oynadı ve kendine has bir üslûpla yenileyerek karakteristik hale getirdi.
Adile Naşit, 11 Aralık 1987’de İstanbul’da öldü.
-------------------------------------------------------------
Nadide Sultan
15 Kasim 1976 Istanbul
15 Kasim 1976’da bir çok Istanbul’lu gibi Zeynep Kamil Hastanesin de dogmusum. Yani akrep burcuyum. 6 aylikken ailem bende bir enteresanlik fark etmis ve beni doktora götürmüs. Çünkü çiglik atip sesimi dinledikten sonra kahkahalarla gülermisim. Doktorun teshisi ailemi hem sasirtmis hem de üzmüs: ' Kizinizin bir seyi yok ama sevinirmisiniz bilmem ama sesini duymaya bayiliyor bence sarkici olucak' demis. Tabii ki ailem pek ciddiye almamis ama olana bakn.Neyse,benim ilk hatirladiklarim henüz 4 yasindayken ’Ben gamli hazan sense bahar...’diye annemle sarki söyledigim,babamin ve annemin çok sevdikleri sanat müzigi sarkilarinin evde güzel sesleriyle çinlamasidir. Okul hayatim da ise gene müzikle dolu ama ayni zamanda basarili ve hirsli bir ögrenciydim.
İlkokulu idealtepe ilkokulunda tamamladim. Okulun Halk Müzigi korosunda, halk oyunlari takiminda, bando takimindaydim ve müzik kolu baskaniydim. Fenerbahçe Ortaokulu ve Lisesinde okulun lise ögrencilerinden olusturdugu koroya sesimi dinleterek tek ortaokullu olarak kabul edildim ve koromuzu çalistran besteci Gündogdu Duran benim çok yetenekli oldugumu ve müzik okumam gerektigine inanarak ailemi ikna etti ve bana ders verecegini söyledi. Babam Gündogdu hocayla beraber ilk sarkimi dinlediginde agladi ve izini koparttik. Bu arada babam kendine ait tirini kaybetmis, iflas etmis ve anneminde çabalariyla beraberce bakkal dükkani açmistu. Orada yatiyor kalkiyorduk. Bir yandan yasadigim bu travmalari hafifletmek için diger yandan da evdeki kavgalarin bende yarattigi üzüntüyümüzikle yeniyor, yeni yeni ögrendigim kanunumla hayatimi güzellestiriyordum. Üniversitede de tip okurum düsüncesiyle lisede zorla laborantlik bölümünde okutuldum. Sart suydu bir zayif notumda yeni yazildigim Üsküdar Musiki Cemiyeti’nden alinacaktim. Hiç zayif getirmedim hem Cemiyette sinif atladim ,hemde haftanin diger bos aksamlarinda baska müzik cemiyetine yazildim. Hayalim üniversitede konsevatuardi. Sesimle hep sivrildim ve sayisiz konserde solo yaptim. Lise sükür bitti ve üniversite sinavlari geldi çatti.
Ailem tip ben konservatuar derken o yil öyle geçti. Ben evimize yakin olan MSM’nin sanat müzigi bölümüne girdim ve ilk sahne çalimalarima orda kurdugumuz grupla basladim. Çesitli barlarda çalistik ve yaz tatilinde Çinarcik’ta vokal olarak baslayip oran-in solisti oldum. Bu arada evde hersey berbat gidiyordu ve annemle babam ayrildi. Ben de yaz dönüsü önce sevgili Altay’a vokal yaptim. ilk gün 2 is teklifi aldim. Biri Coskun Sabah’tan digeri Fatih Ürek’ten vokal isiydi. Ben de kabul ettim ve o yil bolca çalistim. Ve i.T.Ü Türk Müzigi Devlet Konservatuari’nin hem Çalgi egitimi hemde Ses egitimi bölümünü üstelik 3.000 kisi araindan 3.lükle kazandim. Bu arada sayamayacagim kadar çok sanatçiya hem sahnede hem de kasetlerde vokal yaptim. Hem tek basima sahne çalismalari yapiyor biyandan hayalim olan konservatuarda ses egitiminde okuyordum. Bir sürü kaset teklifi aliyordum. Ben de istiyordum ama okumak da istiyordum.
Okuldaki ikinci yilimda ilk kasetim sevgili Aydin’in destekleri Garo Mafyan’in prodüktörlügüyle çikti. Sözleri bana ait ’Vuslata bes kala ’97 yili Haziranda, sözleri ve müzigi benim olan ’Tutuldum’un oldugu 2. albümüm ’99 yilinda çikti. Konyali sarkisi da bu albümde idi. 2000’de yine sözlerimin ve müziklerimin oldugu ’Aliskanlki yaparim’ çikti. 2004’de ayni sekilde ’Dene bakalim’ çikti. Simdi yeni sarkilarimla sizlerle beraberim . yep yeni albümü 'tek kisilik' ile Müzik piyasasinda. Albümle ayni ismi tasiyan 'tek kisilik' parcasina ilk klip cekildi. 2. klibi ise 3 Dilek adli Parcaya geldi.
------------------------------------------------------------------
Beyazıt Öztürk
Beyazıt Öztük, 12 Mart 1969 yılında Bolu'da, memur bir ailenin ikinci oğlu olarak dünyaya geldi. Babasının polis olması nedeniyle, ilk ve orta öğrenimini Anadolu'nun farklı illerinde tamamladı. O zamanlar iki aşamalı olarak yapılan üniversite giriş sınavının ilk aşamasını geçip ikincisini kazanamayınca, resim yeteneğini değerlendirebileceği düşüncesiyle güzel sanatlara yöneldi. Eskişehir Anadolu Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi'nin Seramik-Heykel bölümünü kazandı. Aynı zamanda lisanlı basketbolcu olan Öztürk, üniversite eğitimini sürdürürken, bir yandan da radyo programcılığıyla ilgilenmeye başladı. Özel televizyon kanallarının ve radyoların sayısının hızla arttığı bir dönemde, ev arkadaşıyla birlikte Eskişehir radyolarında çalışmaya başladı. Ancak "r" harfini telaffuz edememesi nedeniyle, sunuculuk isteği reddedildi ve sadece program hazırlamakla yetindi. Yine de kuralları aşarak sesini dinleyicilere ulaştıran Öztürk, farklı ve esprili tarzıyla beğeni topladı. Sonrasında, ev arkadaşının kurduğu "Genç Radyo"da program sunmaya devam etti ve arkadaşlarıyla birlikte, siyasi içerikli bir mizah dergisi olan "Gına"yı çıkarmaya başladı. "Beyaz" takma adını ilk defa bu dergi için çizdiği karikatürlerin altında kullandı. Eskişehir'de geçirdiği bu dönemde, iki heykel, iki seramik, bir karikatür sergisi açan Öztürk, son olarak da bir karma seramik sergisine katıldı.
Ömer Karacan'ın kurduğu Radyo Klas'tan gelen teklif üzerine, amatör radyocunun yolu İstanbul Kanatlarımın Altında'a düştü. Burada, "Gece Tavuğu" adlı bir programıyla profesyonel yayıncılığa başladı ve geniş bir dinleyici kitlesi oluşturdu. Yine Karacan tarafından, 1995'te kurulan Number One TV'ye geçen Öztürk'ün yıldızı burada parladı. Webcam aracılığıyla stüdyodan, "Beyaz" adıyla canlı yayın yapmaya başladı. Programında yüzünün görünmediği, karanlık bir silüetten izleyiciye seslendi ve büyük ilgi gördü. 90'lı yılların ortalarında, kariyerinde radyoculukla başlayan bu süreç, televizyon programları ve stand-up şovlarıyla devam etti.
Number One TV'de geçirdiği uzunca bir zamandan sonra, başka bir televizyon programı için Kanal 6'ya geçti. Ancak, Beyazıt Öztürk'ün adının ülke çapında bilinir hale gelmesinin nedeni olan asıl program, -günümüzde de halen yayınlanmakta olan- "Beyaz Show"dur. Bir "talk-show" niteliğinde olan programın ilk konukları, Hande Ataizi ve Yılmaz Erdoğan'dı. Beyaz Show, komedi ve eğlence unsurlarını da içermesiyle Türk halkı tarafından büyük beğeniyle karşılandı. İlk olarak Kanal D'de yayınlandıktan sonra Star TV'de ekranlara gelmeye başladı. Televizyon çalışmalarının yanı sıra 1999 yılında, "Gemilerde Talim Var" adlı bir de türkü albümü çıkardı. Öztürk, birçok televizyon kanalında farklı programlar da sundu. TRT'de 5+1 Şans Topu ve Kanal D'de "Aileler Yarışıyor" adlı yarışma programının sunuculuğunu yaptı. Bu arada ilk göz ağrısı olan radyoculuktan vazgeçmeyerek, Best FM ve Radyo D'de program yapmaya devam etti.
1997 yılında, yapımcılığını Atıf Yılmaz'ın üstlendiği, Haluk Bilginer ve Türkan Şoray'ın başrolünü paylaştığı "Nihavend Mucize" adlı filmde oynayarak, sinema sektöründe de yer almaya başladı. 2002'de Kanal D'de yayınlanan "Biz Size Aşık Olduk" adlı dizide Cem rolüyle ve 2004'te yine aynı kanalın "Karım ve Annem" dizisinde Levent rolüyle ekranlarda karşımıza çıktı. Birçok reklam ve müzik klibinde oynamasının yanında, Aktüel dergisinde, "Kardan Adam" adını verdiği bir köşe için makaleler yazmaya başladı.
2005 yılında, "O Şimdi Mahkum" adlı filmdeki rolünün ardından, yine aynı yıl, Haluk Bilginer'le birlikte "Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?" filminde, tam anlamıyla oyunculuk yeteneğini sergileme fırsatı buldu. Bu filmdeki performansıyla, Sadri Alışık adına düzenlenen sinema ödüllerinde, "En İyi Erkek Oyuncu" dalında ödüle layık görüldü. 2006 yılında Öztürk, NTV'de, Kadir Çöpdemir ile birlikte "Biri Bana Anlatsın" adlı sohbet programını hazırlayıp sunmaya başladı.
--------------------------------------------------------------------
Okan Bayülgen
Okan Bayülgen, 23 Mart 1964'te İstanbul'da dünyaya geldi. Asıl adı Okan Kaan Bayülgen olup, hukuk ve gazetecilik eğitimi almış bir baba ile ressam bir annenin oğludur. Eğitimine İstanbul Göztepe'teki Taş Mektep isimli yatılı okulda başlar. 1970'te Bülent Bey ile Ayla Hanım boşandıklarında, 6 yaşındaki oğullarının durumu anlamaması için onu buraya yazdırır ve boşandıklarını bir süre daha gizlerler. İleride bu okulun hayatında önemli izlere sahip olduğunu söyleyecektir. Sonrasında Şişli 19 Mayıs İlkokulu'ndan mezun olup Galatasaray Lisesi'nde öğrenimine devam eder. Okuldaki öğrenci kulüplerinden müzik, edebiyat, folklor gibi kollarda etkin olur. "Bir sene iftiharla geçtiğini, ertesi sene sınıfta kaldığını" söyleyen Bayülgen, okuldaki son dönemlerinde aşık olup da okula gitmeme durumu sorun olmaya başladığında annesi Ayla Hanım onu Bodrum'a, yanına çağırdı ve Galatasaray Lisesi'ndeki 6 yılından sonra Bodrum Lisesi ve ardından Şişli Lisesi'nden mezun olarak 1984'te lise eğitimini tamamladı.
Fotoğraf eğitimi almak için Fransa'ya giden Bayülgen, Tours Üniversitesi Hukuk ve Ekonomik Bilimler Fakültesi'nde hukuk okumaya başladı. Ardından fikir değiştirerek aynı üniversitenin ekonomi bölümüne geçti. Orada bir yıl okuduktan sonra ekonomi eğitimini de yarıda bırakarak Türkiye'ye döndü ve Mimar Sinan Üniversitesi Konservatuar Bölümü sınavlarında başarı göstererek buradaki eğitimine başladı. 1989 yılında mezun oldu ve aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Fakültesi'nde mastır yaptı.
Devlet Tiyatroları'ndaki en genç yönetmen olarak 1989-1994 yılları arasında çeşitli oyunlar yönetti ve bazı oyunlarda oynadı. 1991'de Kent FM'de "Son Saatler" adlı bir programla radyoculuğa başladı. Bu sıralarda "Genç Indiana Jones" dizisinin Türkiye'de çekilen bölümünde rol aldı. 1993 yılı sonunda Trabzon Devlet Tiyatrosu'na tayini çıktı. Rejisi kendisine verilen bir oyun yönetim tarafından kaldırılınca 1994 yılında Devlet Tiyatrosu'ndan istifa ederek şansını radyo ve televizyon alanında kullanmaya karar verdi. Radyolarda haber spikerliği ve programcılık yapmaya başladı. Televizyona geçtikten sonra da radyoda işler yapmaya devam etti. 1995'te Radyo Contact'ta çalışmaya başladı. 1997'de Kiss FM'de "Okan Bayülgen On Air" programını sundu. Özellikle 1998 ve 1999 yılında drive time'da yayınlanan Radyo D'deki "Hayat Bilgisi" programı ile dikkatleri çekti. En son 2001 yılında Radio Contact'ta, yine akşamın sıkışık trafik saatlerindeki "Yol" programı ile karşımıza çıktı.
------------------------------------------------------------
Yunus Özyavuz [ Sagopa Kajmer ]
Yunus Özyavuz, müzik yaşantısına Samsun'da yerel bir radyoda DJ'lik yaparak başladı. Bu sırada Rapper M.C. (Rapper Mic Check ve DJ Mic Check adıyla) müstear ismini kullandı. 1998'de yeraltı rap dünyasında halen varlığını sürdüren bir oluşum olan Kuvvetmira'yı kurdu. Kuvvetmira grubunda halen kendisi, Kolera ve Abluka Alarm bulunmaktadır. 1999'da "Silahsız Kuvvet" mahlasıyla Yeraltı Operasyonu isimli toplama albümünde yer aldı. 2001 ve 2002'de Silahsız Kuvvet mahlasıyla peşpeşe Sözlerim Silahım ve İhtiyar Heyeti isimli 2 albüm çıkardı. Daha sonra Silahsız Kuvvet mahlasını bırakıp Sagopa Kajmer mahlasıyla müzik yaşantısına devam etmiştir. Ardından Bir Pesimistin Gözyaşları ve Romantizma albümlerini çıkarmıştır.
Sagopa Kajmer ve eşi Kolera (Esen Güler Özyavuz) birlikte Melankolia Müzik isimli müzik şirketini kurdular. Sagopa Kajmer bu olayı bir röportajında Boğulacaksak kendi denizimizde boğulalım, dedik. şeklinde açıklamıştır. Bu ikili ve Kuvvetmira'da yer alan diğer rap sanatçıları Melankolia Müzik'in ilk albümü Kafile'yi çıkardılar. Albümün prodüktörlüğünü yine Sagopa Kajmer üstlenmiştir. Ayrıca 2008 yılında MTV Türkiye tarafından Avrupa Müzik Ödüleri'nde Hip-Hop kategorisinden Türkiye'nin en iyi sanatçısı olmaya aday olmuştur ve EMA Party'deki performansıyla ve seyircileriyle dikkat çekmiştir. 2008 yılında Melankolia etiketi altında Melankolia Wears da çıkmıştır. 2008 yılının sonlarında başlattığı DJ Benim yarışması ve 2009 yılında çıkardığı Yeraltı Kafilesi albümü ile rap müzikte genç yeteneklere ne kadar önem verdiğini göstermektedir.
--------------------------------------------------------------
Ceza [ Bilgin Özçalkan ]
Gerçek adı Bilgin Özçalkan olan Ceza (Keskinkılıç) 1977’de İstanbul’da doğdu. Birkaç yıl sonra televizyonda, uzun yıllar hatta belki de hayatı boyunca unutamayacağı görüntülerle karşılaştı. TRT’nin tek kanal olduğu dönemlerde televizyonda break dans filmleri oynuyordu. O filmlerdeki müziklerden ve danslardan çok etkilendi. Gelecekte ona hayatını kazandıracak olan bu müziğin adının rap olduğunu bile henüz bilmiyordu...
İlkokulda bir arkadaşı aracılığıyla Run DMC’yi tanıdı. Birkaç yıl onu dinleyerek bu tarza ısındı. Farklı materyaller aldı, araştırmalar yaptı ancak 90’ların başında tek tük albümlerle idare etmekten başka çaresi yoktu. Sonra 93-94’te Grup Vitamin fırtınası esmeye başladı. O dönemde Amerika’daki rap anlayışı da Grup Vitamin’in mizah için yaptığı müzikle aynıydı. Ceza bu yüzden onu rap olarak dinledi. Artık kendisi de bir şeyler üretebilirdi. 1995 yılında Cartel’in çıkıp büyük beğeni toplamasıyla kendini motive etti ve Türkçe rap icrasının mümkün olduğunu görüp stüdyo çalışmalarına başladı.
97-98 yılında konserler verdi. Uluslararası bir partide Tarık Gamert (Dr. Fuchs ’Sihirbaz’) ile tanıştı ve 1998’de Nefret grubunu kurdu. Ertesi yıl Tunç Dindaş’ın çıkardığı Yeraltı Operasyonu’nda yer aldı. 2000 yılında Hammer Müzik’le anlaşıp "Meclisi Ala - İstanbul" albümünü çıkardı. 2001 yılında "Anahtar" albümü geldi.
Dr. Fuchs’un askerlik görevini yerine getirmek için ayrılmasıyla Ceza ilk solo albümü olan "Med Cezir"i çıkarttı. Albümle aynı adı taşıyan parçaya profesyonel bir video klip çekildi. Sirhot, Funky C ve Mic Check gibi önemli isimlerle birlikte şarkı söylediği albümle iyi bir çıkış yakaladı. Bu süreç içinde sayısız konserler verdi, Yabancı MClerle çalıştı. kısa sürede tarzın dinleyecilerinin ve organizatörlerin aradığı bir rap icracısı oldu.
J&B Techno Festival, Massive Attack Konseri ve H2000 gibi büyük organizasyonlara katılan Ceza, Hip Hop Oscarları’nda ’En İyi Albüm’, ’En İyi Şarkı’ ve ’En İyi Rap İcracısı’ dallarında 3 ödül birden alarak büyük başarı elde etti.
----------------------------------------------------------
Şanışer [ Sarp Palaur ]
Şanışer Methüsena asıl adıyla Sarp Palaur 09.11.1987'de İstanbul'da dünyaya geldi.İlk ve Orta öğretimini İstanbul'da tamamladıktan sonra yaşamına Antalya'da devam etti.2005 yılında Muğla Üniversitesi Turizm İşletmeciliği Seyahat işl. bölümünde okumaya başladı.1999 yılında Fuat Ergin Hassickdirr serisi ile rap dinlemeye başladı ve 2000 de evinde ilk deneme kayıtlarını aldı.2007 yazına kadar evinde sürekli deneme kayıtları almaya devam eden Sarp Ekim ayında Bela ile yayınladıkları "Bullshit Mixtape" ile ilk defa internet dinleyicisinin karşısına çıktı.Sonrasında yine Bela ile Kasım ayı sonunda "Günlüğüm E.P" yi yayınladı.2008'in Şubat ayında ilk solo albümü olan Ludovico'yu dinleyicilerin beğenisine sundu.Sarp Palaurhız kesmeden çalışmalarına devam ediyo
-----------------------------------------------------------
Rıdvan Dilmen
(doğumu: 1962, Nazilli), Fenerbahçe ile özdeşleşmiş futbolculardan biridir. Lakabı kendisinin benimsemediği Şeytan Rıdvan'dır.
İlk takımı şimdi Türkiye 2. Futbol Ligi B Kategorisi 2. Grupta mücadele eden ve şimdiki ismi Nazilli Belediyespor olan Nazillispor'dur. Daha sonra 1979'da Muğlaspor'a geçen Rıdvan Dilmen, ilk kez 1980 yılında transfer olduğu Boluspor takımında ünlendi. Daha sonra 1983 yılında Sarıyerspor'a ve 1987'de Fenerbahçe'ye transfer oldu.
Fenerbahçe'nin 1988-89 sezonundaki şampiyonluğunda attığı 19 gol ve attırdığı 38 golle büyük rol oynadı. Öldürücü çalımları nedeniyle Şeytan lakabını aldı.
Sık sık sakatlık geçimesi, daha iyi aşamalar yapmasına engel oldu. Önce 1989-90 sezonunun 10. haftasında Trabzonsporlu Miodrag Jesic'in tekmesiyle sakatlandı. Ancak bir yıl sonra sahalara dönebildi. Birbiri ardına gelen diğer sakatlıklar ve
uzun tedavi süreçlerinden sonra 1994-95 sezonu sonunda futbolu bıraktı ve antrenörlüğe başladı.
1996-1998 yılları arasında yardımcı antrenör, 1999-2000 sezonunda da teknik direktör olarak Fenerbahçe'ye hizmet etti ama 5. hafta sonunda teknik direktörlükten istifa etti. 1998-99 sezonunda Vanspor'u çalıştırdı ve 1. lige çıkardı. 2000-2001 sezonunda Altay'ı, 2001-2002 sezonunda da Adanaspor'u çalıştırdı.
Rıdvan Dilmen, şu anda birçok kanalda televizyon yorumculuğu yapmaktadır ve aynı zamanda köşe yazarlığı yapmaktadır.
----------------------------------------------------------------
Cem Karaca
Muhtar Cem Karaca 5 Nisan 1945'de İstanbul'da dünyaya geldi. Tiyatrocu bir ailenin tek çocuğuydu ve sanatçı bir ailenin çocuğu olmak onun sanatla içiçe büyümesini sağladı. Ortaöğretimini Robert Koleji'nde yapan Cem Karaca'nın müzikle tanışması oldukça ilginçtir. Ergenlik çağındayken hoşlandığı kızı etkilemek amacıyla şarkı söylemeye başlamış ve bu başlangıcın arkasından devam eden olaylar sonucu kendisini müzik piyasasının içinde bulmuştur.Cem Karaca'nın sesinin keşfedilmesi ise annesi Toto Karaca tarafından olmuştur. İlk dönemlerde Jaguarlar, Dinamitler gibi gruplarla amatörce çalışmalar yapan Cem Karaca bu dönemlerde henüz Anadolu müziğiyle tanışmamış batının Rock'n'Roll müziğine gönül vermiş bir şekilde o dönemin popüler parçalarını söylemekteydi. O dönemlerde Cem Karaca'nın en büyük destekçilerinden biri de İlham Gencer'di ve onun orkestrasında müzikal deneyimini o dönemlerde oldukça ilerletmişti. Bu dönemlerde müziğin yanında tiyatro ile de ilgileniyordu Cem Karaca ve çeşitli oyunlarda da görev aldı.
Anadolu insanıyla tanışma
Cem Karaca'nın Anadolu müziği ile ciddi anlamda ilk tanışması ise askerliği esnasında oldu. Askerliği sırasında Anadolu'yu daha yakından tanımasının yanısıra birgün orada askerliğini yapan birisinin saz çalışı sonucu daha önce son derece ilkel ve sıkıcı bulduğu bu müziğin aslında onun o anki gerçek duygularını yansıttığını ve hiçbir batı müziğinin o sazın içerdiği duyguları içeremeyeceğini anladı. Cem Karaca'nın profesyonel olarak ilk müzikal deneyimi ise Apaşlar grubu ile 1967 yılında Hürriyet'in düzenlediği Altın Mikrofon yarışmasında Emrah isimli parçalarıyla aldığı ikincilikle oldu. Aldıkları bu dereceden sonra Apaşlar grubu müzikal çalışmalarına dört elle sarıldı ve daha önceki tutkuları olan batı beat müziği ile yeni tutkuları doğu müziğini sentezleyip Anadolu-Beat tarzında çalışmalara giriştiler. Bir süre sonra arkalarına Ferdy Klein orkestrasını da alarak müzikal altyapılarını iyice güçlendiren Cem Karaca ve Apaşlar grubu Ferdy Klein orkestrası eşliğinde de bir süre yollarına devam ettiler. Bu beraberlik 1969'un sonlarına kadar sürdü ve ortaya çıkan sağlam ve başarılı eserlere rağmen grupta gitarist Mehmet Soyarslan ve Cem Karaca arasında doğan bazı politik anlaşmazlıklar sonucu Cem Karaca ve Apaşlar grubu dağıldı. Bu grubun dağılmasından sonra Cem Karaca kafasındaki gerçek anlamda sol söylemde ve doğulu kimliğiyle Rock müzik yapma düşüncesini gerçekleştirmek amacıyla Apaşlar'ın basçısı Seyhan Karabay'ı da yanına alarak, yeni bir grup kurmak amacıyla genç ve yetenekli bir gitarist olan Ünol Büyükgönenç'i ziyarete gitti ve görüşme olumlu sonuçlanınca bu üçlü Cem Karaca-KARDAŞLAR grubunu kurma girişimlerinde bulundu ve hep beraber müzisyen arayışına girdiler. Birkaç başarısız kombinasyondan sonra vokalde Cem Karaca gitarlarda Ünol Büyükgönenç bas ve ıklığ'da Seyhan Karabay ve davulda Hüseyin Sultanoğlu tarafından kardaşların ilk gerçek kadrosu kurulmuş oldu.Fakat ilk baştaki maddi sıkıntılar nedeniyle Cem Karaca, Almanya'ya biraz para kazanıp gruba adam gibi ekipmanlar alabilmek için Ferdy Klein orkestrası eşliğinde çalışmalar yapmaya gitti. Almanya'dan dönüşte Karaca'nın Almanya'dan getirdiği yeni gitarist Alex Wiska'yı da yanlarına alarak tam gaz çalışmalara başladılar ve Cem Karaca-KARDAŞLAR'ın çıkış 45'liği olan Dadaloğlu'nu yayınladılar. Bu 45'liğin listelerde iyi bir sıraya yerleşmesinden sonra çok sağlam 45'lik çalışmalarına devam eden Kardaşlar bir dönem Alex Wiska gruptan ayrıldıktan sonra Fehiman Uğurdemir'le son kadrolarını oluşturup bir süre daha çalışmalarına devam ettiler. Dışarıda grubun durumu oldukça iyi gözükmesine rağmen Cem Karaca ve Seyhan Karabay arasındaki tartışmalar Cem Karaca Kardaşlar'ın dağılmasına sebep oldu. Grup Hüseyin Sultanoğlu yerine başka bir davulcu bulduktan sonra gerçekten Türk müzik piyasası ilginç bir değiş tokuşa sahne oldu. Cem Karaca, Kardaşlar grubundan ayrılıp Anadolu Pop'un güçlü sesi Moğollar'la birleşirken Kardaşlar'da o dönemliğine konserlerde solistlik yapmak için Moğollar'la anlaşmış Ersen Dinleten'i gruplarına dahil ettiler. Cem Karaca Moğollar'la Anadolu Rock tarzında çalışmalarına Kardaşlar sound'undan çok daha farklı olsa da devam ettiler. Moğollar'ın Cahit Berkay'ın Fransa'ya gitmesi üzerine dağılmasıyla, Cem Karaca yeniden bir grup kurma arayışına girişti ve müzikal kariyerinin en önemli ve olgun dönemlerinden birini yaşayacağı grup olan Cem Karaca-DERVİŞAN kuruldu. Cem Karaca bu grubu kurarken esas amacı Kardaşlar ve Moğollar'daki Anadolu Rock tarzına devam etmekti fakat gruba yeni giren basçı Oğuz Durukan ve Klavyeci Uğur Dikmen'in uzun süre İsveç'te Asia Minor Mission isimli grupla beraber yaptıkları müzikten ötürü batı progressive rock müziği konusunda deneyimli fakat Anadolu- Rock konusunda deneyimsiz olmaları bu grubun soundunun batıya kaymasına sebep oldu. Cem Karaca bu grubu Ünol Büyükgönenç ile birlikte kurmuştu fakat daha bir 45'lik yapımına bile girişmeden grupla verilen birkaç konser sonrası grubun kuruluş ilkelerine uyulmadığı gerekçesiyle Ünol Büyükgönenç gruptan ayrıldı. Dervişan grubu müzik yaptığı sürece gerçek anlamda birçok kadro değişikliğine uğramış bir gruptu. Bu grubun kilit isimleri ise Cem Karaca ve Uğur Dikmen'di. Cem Karaca'nın Kardaşlar ve Moğollar'da politik rock müziği çalışmalarına (Kardaşlar-Oy Gülüm Oy, Moğollar-İhtarname) yer vermiş olduğu görülse de ciddi anlamda sol söyleme geçtiği ve sanat toplum içindir düşüncesini gerçek anlamda benimsemiş olduğu esas grup Dervişan'dır. Dervişan politik-rock yapmanın yanısıra İngiltere'de King Crimson,Yes,Emerson Lake&Palmer gibi grupların öncülük ettiği progressive rock müziğinin Uğur Dikmen ve Oğuz Durukan gibi ustalar sayesinde Türkiye ile tanışmasında önemli rol oynamıştır. Türkiye'de bu tarz çalışmalar zaten olmuyor değildi(Barış Manço'nun 2023 albümü gibi) fakat Dervişan gerçekten "Zamanında acaba Türkiye'de progressive rock yapıldı mı?" sorularının hepsini safdışı edebilecek nitelikte bir grup olarak Türk Rock tarihinde derin izler bırakmıştır. Cem Karaca toplama olmayan ilk LP'sini yine bu grupla çıkarmıştır."Yoksulluk Kader Olamaz" adındaki bu LP adından da anlaşılacağı gibi sol söylemde bir albümdür. Bu albümün kadrosu son ve en uzun sürmüş Dervişan kadrosudur. Basta-Hami Barutçu, davulda-Sefa Ulaştır, gitarda-Taner Öngür, klavyede-Uğur Dikmen ve vokalde-Cem Karaca... Dervişan'ın dağılmasından sonra ise Cem Karaca 70'lerdeki son grubu olan Edirdahan'ı kurmuş ve bu grupla Safinaz isminde bir Long Play yapmıştır. Bu Long Play, Barış Manço-Kurtalan Ekspresi'nin 1975 yılı albümleri 2023 ile birlikte Türkiye'nin sayılı senfonik rock albümlerindendir.. Edirdahan'dan sonra uzun bir süre Almanya'da yaşayan Cem Karaca yurda döndüğü zaman solo olarak müzik çalışmalarına devam etmiştir. Sanatçının en son albümü, Nisan-1999'un başlarında piyasaya sürülmüş olan "Bindik Bir Alamete Gedeyoz Kıyamete" isimli albümdür.
Sanatçı Cem Karaca, solunum ve kalp yetmezliği nedeniyle 8 Şubat 2004 günü 59 yaşında hayatını kaybetti. Karaca, Üsküdar Seyit Ahmet Yesevi Camii’nde kılınan namazın ardından Karaca Ahmet Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Hakkında yazılanlar
1.Bir Cem Karaca Kitabı
Gökhan Aya
Ada Müzik Kitapları
“Sevinçlerimiz bile artık mekanik Sevgisiz, saygısız, otomatik Bu şarkı kimilerine çok geç artık Bu şarkı kirlenmiş bir çığlık!”
x
Almanya’daki eşi Savrun Barı, Cem Karaca’yı anlattı Cem Karaca ‘Kürdistan haritası’nı indirttiği için 5 yıl ambargo yedi
M.YAŞAR DURUKAN
Zaman 15 Nisan 2007
12 Eylül darbesinin ardından vatandaşlıktan çıkarılan Cem Karaca’nın yeniden yurda dönmesine 27 Mayıs 1960 İhtilali mağdurlarından Adnan Menderes’in doktoru Sedat Barı’nın ailesi vesile olmuş.
Karaca, Sedat Barı’nın Alman devlet televizyonunda spikerlik yapan kızı Savrun ile birlikteyken ağabeyi Mehmet, sürgün sanatçının durumunu lise arkadaşı Mesut Yılmaz’a iletmiş. Mesut Yılmaz da Başbakan Turgut Özal’a anlatınca Almanya’daki o meşhur görüşme gerçekleşmiş. Malum, Karaca yurda dönünce solcu arkadaşları tarafından ‘dönek’ ilan edildi. Fakat Savrun Barı, Karaca’ya karşı alınan bu tavrın kökeninde Özal’ın elini öpmesinin değil bir konserde asılan sözde Kürdistan haritasını indirtmesi olayının yattığını iddia ediyor. Barı, solcularla kırılma noktası olarak gördüğü bu olayı şöyle anlatıyor: “Köln. Sene 1983. F...F’nin konserlerinden biriydi. Bütün konserleri F...F organize ediyordu zaten. Her konserde o harita vardı. Türkiye’den gelen birçok sanatçı Kürdistan haritası önünde şarkı söylüyordu. Sıra Cem’e geldiğinde ‘O harita inecek, inerse ben sahne alırım. O haritanın önünde şarkı söylemem.’ dedi. Hır gür çıktı; ama sonunda yetkililer haritayı indirdi. Cem de sahneye çıkıp şarkısını söyledi. Harita indirildiği için korkunç mutlu olmuştu.” Ancak bu olaydan sonra Karaca bir daha konserlere davet edilmemiş ve kendisine beş yıl ambargo uygulanmış. Karaca’nın geçtiğimiz hafta kutlanan 62. doğum günü vesilesiyle Savrun Barı ile sürgün yıllarını konuştuk. Türkiye’de bir gazetenin “Ahmet Kaya’nın, PKK gecesinde Apo’lu Kürdistan haritası önünde konser verdiği ortaya çıktı.” şeklindeki haberi gündeme bomba gibi düşmüştü. Habere Ahmet Kaya’nın Kürdistan haritası önünde şarkı söylerken görünen bir fotoğrafı konulmuştu ve fotoğrafın 1993 Almanya Berlin’de verilen bir konserde çekildiği yazılıydı. Sanatçının eşi Gülten Kaya, bir süre önce Nokta dergisinde yer alan röportajında 1993 yılında Ahmet Kaya’nın hiç yurtdışına çıkmadığını ve böyle bir konserin olmadığını söylüyordu. Kaya, fotoğrafın fotomontaj olduğunu, zaten bu sayede beraat ettiklerinin altını çiziyordu. Bu röportaj harita davasına da bir anlamda son noktayı koyuyordu. Ahmet Kaya’nın 1993 yılında orada, o harita önünde o konseri vermemiş olması, Almanya’da geçmişte benzer görüntülerin yaşandığı gerçeğini değiştirmiyordu.
Meğer asıl harita krizi 1983 yılında yine Almanya’da bir konserde yaşanmış. Konserde sahneye asılan Kürdistan haritası, o yıllarda Türk vatandaşlığından çıkarıldığı için sürgün hayatı yaşayan Cem Karaca tarafından indirtilmiş. Cem Karaca’nın Almanya yıllarındaki eşi Savrun Barı, olaylı konseri şöyle anlatıyor: “Köln. Sene 1983. F...F’in konserlerinden biriydi. Bütün konserleri F...F organize ediyordu zaten. Her F...F konserinde o harita vardı. Sahne alan sanatçılar Kürdistan haritası önünde şarkı söylüyorlardı. Sıra Cem’e gelince, “O harita inecek, inerse ancak ben sahne alırım. O haritanın önünde ben şarkı söylemem.” dedi. Hır gür çıktı ama yetkililer haritayı indirdi; Cem de sahneye çıkıp şarkısını söyledi. O gün havalara uçtuk harita indirildiği için korkunç mutluyduk. Bundan sonraki konserlere Cem Karaca çağrılmadı. O da iki tane Almanca müzikal yaptı. Şarkılarını yıllarca kendi dilinde bile okuyamadı. Ancak Türkiye’den Almanya’ya giden birçok sanatçı o haritanın önünde konserler verdi...”
Mesut Yılmaz aracı oldu
Savrun Barı’nın ‘bu olayı onlar da bilir’ dediği Cem Karaca’nın dava arkadaşlarını aradık; ancak cevap veren olmadı. Kimse bu konu hakkında konuşmak istemedi. Savrun Barı, Türkiye’deki sol camianın Cem Karaca’nın arkasında durmamasını harita olayına bağlıyor. Haritanın indirildiği konserin sanatçı için bir dönüm noktası olduğunu anlatan Barı, “O haritalar 1980’li yıllarda Almanya’da sahnelerdeydi. Kürdistan yazılıydı Türkiye’nin yarısında. Cem o haritayı indirdiği için o camia tarafından itilmiştir. Özal’ın, Semra’nın elini öptüğü için değil...” diyor. Barı, eski solcuların hedef tahtası haline gelen Cem Karaca’nın Yarım Porsiyon Aydınlık adlı şarkısıyla arı kovanına çomak soktuğunu söylüyor. Karaca, aydınların eleştirileri üzerine yazdığı şarkıda ‘hiçbir şey üretemeden sadece eleştirirsiniz’ diyerek kırgınlığını dile getirmişti.
Başbakan Adnan Menderes’in doktoru Sedat Barı’nın kızı olan Savrun Barı, Karaca’nın Türkiye’ye dönüş serüveninin de yakın tanıklarından. O süreci yine Barı’dan dinliyoruz: “Ağabeyim rahmetli Mehmet Barı, Mesut Yılmaz’la aynı liseden (Avusturya Lisesi) mezun. Cem’e dedi ki: ‘Mesut Bey’le konuşmamı Özal’la karşılaşmayı ister misin?’ Cem ‘Tabii ki’ deyince Mesut Yılmaz üzerinden Özal’a haber verildi. Özal, Almanya’ya geleceği sırada Cem’e söylendi ve ilk görüşme böyle sağlandı. Görüşmeden sonra Özallar’ın dünyalar tatlısı olduğunu söyledi. Basın ‘el öptü...’ olayına girince gelmesi bir sene aksadı.”
Cem Karaca Türkiye’ye dönünce vatandaşlığını geri kazanması amacıyla açılacak davalar için astronomik rakamlar dönmüş. Barı, ailesinin Adalet Partisi (AP) geçmişinden dolayı ünlü avukat Orhan Apaydın’ı önermiş. Apaydın, Başbakan Adnan Menderes’in Yassıada’da yargılandığı davalarda savunma avukatlığı yapmış, o tarihten günümüze kadar tüm askerî darbelere karşı çıkmış, darbe mağdurlarının savunmanlığını üstlenmişti. Apaydın’ın talep ettiği rakam astronomik bulununca vazgeçilmiş. Bu sefer Mehmet Barı ve Hıncal Uluç aracılığıyla Av. Turgut Kazan’a teklif edilmiş. O da hatırı sayılır bir rakam karşılığında bu davaya girmiş.
x
Cenazedeki tekbirler, kasetteki ezan sesine teşekkür gibiydi
1988 yılında pop dünyasında bir sanatçının kasetine ezanı koyması bir rüyaydı. Kirvem’de önce bir ezan sesi duyuluyor, arkasından Cem geliyor. Albümün kaset olarak yayınlanan ilk baskılarında rastlayacağımız bu ezan sesi CD baskılarından çıkartılır; ama bilenlerin kulağında hep özel bir yerdedir. Rahmetli kabrine Allahuekber’lerle uğurlandı. O tekbirler, salavatlar sanki o kasetteki ezan sesine teşekkür gibi oldu. Zaten Cem sadece din konusunda sınıfta kalmadı. Ben ilk başlarda Nietzsche’den etkilenmiş isyankâr bir kızdım. O Allah’ı olan bir adamdı. Hiç unutmam bir keresinde ne yaptıysam artık cam kenarına geçmiş, iki elini açmış; “Allah’ım bu kız böyle demek istemiyor n’olur onu affet.” diyordu. Allah’a karşı benim tercümanlığımı yapıyordu. Rengi gitmişti yakarırken... En büyük hayallerinden biri ‘salavat’ı meşhur Don Kazakları Korosu’na çaldırmaktı. Nurlar içinde yatsın. Aynı zamanda iyi bir komünistti Cem. En saygıdeğer komünistti. Bazı komünistlerle karşılaşmak bile istemedim yazdıklarıyla aklımda kalsınlar istedim. O Türkiye’ye dönünce Nâzım Hikmet’in cenazesini ülkeye getirmek istiyordu. Türkiye’ye geldiğimizde kuşatılacağımızı nereden bilebilirdik. Mavi Gözlü Dev filminde Cem’in şarkısını kullanmamış olmamaları içimi burktu. Nâzım Hikmet Vakfı da ayıp ediyor. Cem’den daha iyi yorumlayan çıktı mı Nâzım’ı? Cem’in kadınlardan yana da şansı yoktu. Hiçbirimiz layık olamadık ona. Fakat tek suçlu alkoldür. Cem Karaca gibi bir dev kendini alkolle gömmüştür. İçmediği dönemde Almanya’da iki müzikal birden yapmıştı. Benimle yaşamaya başladıktan sonra alkolü elinin tersiyle kenara itti. Türkiye’ye geldikten sonra yeniden başladı. Burada kendimi suçlu hissediyorum...
--------------------------------------------------------------------
Barış Manço
2 Ocak 1943 yılında İstanbul´da dünyaya geldi.Sahnelerle ilk kez 1958 yılında Galatasaray Lisesi´nde öğrenciyken tanıştı.Galatasaray Lisesi´ni bitirdikten sonra yüksek öğrenimini tamamlamak için Belçika´daki 'Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi´ne gitti.
Grubu 'Kurtalan Ekspres' ile beraber Türkiye´de ve yurtdışında birçok ülkede konserler verdi.Yaptığı 200´den fazla beste sayesinde 12 altın ve 1 platin albüm kazandı. Ayrıca bu besteler Arapça, Japonca, Farsça, İngilizce ve Fransızca gibi birçok dile çevrilerek farklı sanatçılar tarafından yorumlandı.
Manço´nun şarkıcı ve besteci kişiliği, sunucu ve program yapımcısı kişiliğiyle de birleşerek ortaya herkesin çok sevdiği 'Barış Manço' çıktı.Ekranların en sevilen eğlence ve kültür programlarından biri olan '7´den 77´ye', ilk olarak 1988 yılında TRT1´de yayınlanmaya başladı.
'Türkiye´nin Evliyası' lakabını da kazanan sanatçının, 'Barış Manço Live In Japan' (1996) adlı albümü, Japonya´daki konserinin canlı kayıtlarının olduğu bir albüm . Bu albümün özelliği, Manço´nun bizlere veda etmeden önce yayınladığı son albüm olmasıydı.Ancak ne yazık kı, 40 yıllık sanat hayatının en sevilen parçalarını yeniden düzenlediği 'Mançoloji ' adlı albümünün piyasaya çıkışını kendisi göremedi. 311 Ocak 1999 tarihinde İstanbul'da öldü.
DİSKOGRAFİ:
Dünden Bugüne (1971)
Barış Manço 2023 (1975)
Ben Bilirim (Sakla Samanı Gelir Zamanı) (1976)
Barış Mancho (1976)
Sarı Çizmeli Mehmet Ağa (Yeni Bir Gün) (1979)
20. Sanat Yılı Disco Manço (1980)
Sözüm Meclisten Dışarı (1981)
Estağfurullah Ne Haddimize (1983)
24 Ayar Manço (1985)
Değmesin Yağlı Boya (1986)
Sahibinden İhtiyaç (1988)
Darısı Başınıza (1989)
Mega Manço (1992)
Müsadenizle Çocuklar (1995)
Live In Japan (1996)
Mançoloji (1999)
Barış Manço 2000 (2000)
Devlet sanatçiligindan seref madalyasina ünvanlari sunlardir:
Türkiye Cumhuriyeti: Devlet Sanatçisi - Ankara (1991)
Hacettepe Üniversitesi: Onursal Doktora- Ankara (1991)
Soka Üniversitesi: Uluslararasi Kültür ve Baris Ödülü- Tokyo, Japonya (1991)
Belçika Kralligi: Leopold II Sövalyesi Nisani Brüksel- Belçika (1992)
Fransiz Kültür Bakanligi: Edebiyat ve Sanat sövalyesi Nisani Paris, Fransa (1992)
Türkmenistan Cumhurbaskanligi: Türkmen Vatandasligi Askabat, Türkmenistan (1995)
Pamukkale Universitesi: Onursal Doktora- Denizli (1995)
Min-On Vakfi: Yüksek Seref Madalyasi Tokyo, Japonya (1995)
----------------------------------------------------------------
Arkadaşlar KesinlikLe Ama KesinLikLe Alıntı Degildir . Kimsede Alıntı Yapmasın Size Basit Gibi Gözüküyor Ama 20-30 Dkika Ugrastım Herkezin Gerçek İsmini Hatırlamak İçin Hayatlarını Bulmak İçin Sizde Eger Bir Kişinin Biyografisinide Koy Diyorsanız Koyarım .
Örnegin Ben Şunun Biyografisini İstiyorum Koyarmısın Dediginde Hemen Koyarım.
Yorum ve RepLer BkLiyorum .
1881’de Selanik’te doğdu. Annesi Zübeyde Hanım, babası Ali Rıza Efendi’dir. Sırasıyla, Mahalle Mektebi, Şemsi Efendi Okulu, Selanik Mülkiye Rüştiyesi, Selanik Askeri Rüştiyesi, Selanik Askeri İdadisi, Harp Okulu ve Harp Akademisi’ne gitti. 1893 yılında Askeri Rüştiye’de okurken matematik öğretmeni tarafından adına “Kemal” ilave edilerek Mustafa Kemal adını aldı. Harp Akademisi’nden yüzbaşı rütbesiyle mezun olarak Şam’da göreve başladı.
Osmanlı Devleti zamanında Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı’na katıldı. Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’ndan yenik ayrılınca Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma uyarınca vatan topraklarının işgalinin başlaması üzerine Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarak milli mücadeleyi başlattı.
Havza ve Amasya Genelgelerini yayınladıktan sonra, Erzurum ve Sivas Kongrelerini topladı. Sivas Kongresi ile bütün milli cemiyetleri tek çatı altında birleştirerek Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti’ni kurdu. Sivas Kongresi’nin ardından İstanbul Hükümeti ile Amasya Görüşmesini yaptı. Böylece İstanbul Hükümeti, Temsil Heyetinin varlığını resmen tanımış oldu.
Mustafa Kemal, 23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılması ile Meclis ve Hükümet Başkanlığına seçildi. 5 Ağustos 1921’de kendisine Meclis tarafından Başkomutanlık görevi verildi. Sakarya Savaşı’nın kazanılmasının ardından, Gazilik ünvanı ve Mareşallik rütbesi ile onurlandırıldı. Büyük Taarruzu yöneten ve düşmanın tamamen yurttan atılmasını sağlayan Gazi Mustafa Kemal, 29 Ekim 1923’de Cumhuriyetin ilan edilmesi ile beraber Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı oldu.
1934 yılında Gazi Mustafa Kemal’e meclis tarafından “Atatürk” soyadı verildi. Atatürk, gerçekleştirmiş olduğu inkılaplar ile Türkiye Cumhuriyeti’nin medeni ülkeler seviyesine çıkmasını sağladı. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 10 Kasım 1938’de Dolmabahçe Sarayı’nda hayata gözlerini yumdu.
Atatürk’ün hayatı, Türk milleti için adanmış, destansı bir yaşamdır.
-----------------------------------------------------------------
HZ. MUHAMMED'İN HAYATI
Hz. Muhammed 571 yılında Mekke şehrinde dünyaya geldi. Babasının adı ABDULLAH, annesinin adı AMİNE dir. Hz. Muhammed küçük yaşta önce babasını daha sonra da annesini kaybetti. Önce dedesi ABDÜLMUTTALİB, o da ölünce amcası EBU TALİB in yanında kaldı. Amcası ile beraber ticaretle uğraştı. Küçük yaşından itibaren çevresinde doğruluğu, güvenirliliği ile ün kazandı. Kendisi çevresindeki insanlar gibi putlara hiç ilgi duymuyor, sık sık HİRA dağına çıkıp yalnız kalıyordu.
Yine böyle bir zamanda Hira mağrasında düşünceler içerisinde iken vahiy meleği Cebrail ilk vahyi getirdi. (Yaradan Rabbi!nin adı ile oku!-Alak Süresi). Bu şekilde Hz.Muhammed'in peygamberlik süreci başlamış oldu. Hz. Muhammed'e ilk inanan Hz.Hatice, Hz.Ali, Hz.Ebu Bekir, ve Hz. Zeyd oldu. Ancak yeni gelen din (İslam) Mekkeliler tarafından hiç hoş karşılanmadı. Çünkü İslam dini kendi dinleri putperestlik ile hiç benzeşmiyordu. Atalarının dinine büyük bir bağlılık duyan Araplar Hz.Muhammed'e ve yeni dine şiddetle karşı geldiler. Bu karşı gelme zamanla Müslümanlara karşı şiddete dönüştü. Bunun üzerine Hz.Muhammed Müslümanlara hicret (göç) emrini verdi. 615 yılında Müslümanlar önce Habeşistan'a baskılar artınca da 622 yılında Mekke'yi terk ederek Medine şehrine hicret (göç) ettiler. Hicret 'ten sonra Medine İslamiyet'in merkezi durumuna geldi
Hz.Muhammed'in Ahsa Valisi El-Münzire gönderdiği mektup
BEDİR SAVAŞI (624)
Nedeni: Mekkelilere ait bir ticaret kervanı Müslümanlarca ele geçirilmek istenmişti. Bu şekilde Müslümanların Hicret esnasında Mekke'de bıraktıkları malların karşılığı alınacaktı. Bu durum iki tarafı karşı karşıya getirdi.
Sonuçları:
Bedir savaşı Müslümanların kazandığı ilk askeri zaferdir.
Müslümanların kendilerine olan güvenleri artmıştır.
Şam ticaret yolu Müslümanların eline geçmiştir.
Mekkeli esirlerden okuma-yazma bilenler 10 Müslüman'a okuma-yazma öğretme karşılığında serbest bırakıldılar.
UHUD SAVAŞI (625)
Nedenleri:
Mekkelilerin Bedir savaşının intikamını alma istekleri.
Mekkelilerin Medine şehrine doğru gelmeleri üzerine iki taraf Uhud dağı eteklerinde karşı karşıya geldiler. Savaşın başlangıcında Müslümanlar üstün iken Peygamber tarafından görevlendirilen okçuların yerlerini terk etmeleri savaşın kaybedilmesine yol açmıştır.
Sonuçları:
Mekkeliler savaştan galip gelmelerine rağmen kesin bir sonuç elde edemediler.
Okçuların yerlerini terk etmeleri savaşın kaybedilmesine yol açmıştı. Bu durum Peygamberin emirlerine uymanın ne kadar önemli olduğunu gösterdi.
HENDEK SAVAŞI(627)
Nedenleri:
Uhud savaşından sonra Medine 'den çıkarılan Yahudilerin Mekkelileri sürekli kışkırtmaları.
Mekkelilerin Müslümanlara kesin bir darbe vurma istekleri.
Kalabalık bir ordu ile harekete geçen Mekkelilere karşı Medine şehrinin savunulmasına karar verildi. Salman-ı Farisi adında bir İranlı Müslüman'ın önerisi ile şehrin etrafına hendekler kazıldı. Mekkeliler bu hendekleri aşamadılar ve bir sonuç alamadan geri döndüler.
Sonuçları
Bu savaş Mekkelilerin Müslümanlar üzerine yaptıkları son saldırı olmuştur. Bundan sonra Müslümanlar saldırı, Mekkeliler savunma konumuna geçmiştir.
Medine çevresindeki bir çok Arap kabilesi Müslüman olmuştur.
HUDEYBİYE BARIŞI(628)
628 yılında Müslümanlar Mekke'de bulunan Kabe'yi ziyaret etmek istediler.Mekkeliler bu durum karşısında tedirgin oldular ve ziyarete izin vermek istemediler. Bunu üzerine taraflar arasında Hudeybiye Antlaşması imzalandı.
Her iki taraf istedikleri kabileler ile ittifak yapabilecekler. Ancak askeri yardım yapmayacaklardı.
Müslümanlar o yıl Kabe'yi ziyaret etmeyecekler,ertesi yıl ziyaret yapacaklar.
Müslüman olan Mekkeli gençler ailesinin izni olmadan Medine'ye alınmayacak, Mekke'ye sığınanlar ise geri verilmeyecekti.
Barış on yıl süre ile geçerli olacaktı.
ÖNEMİ: Bu antlaşma ile Mekkeliler Müslümanları hukuken tanımış oldular.
HAYBER'İN FETHİ (629)
Hayber'de yaşayan Yahudiler Müslümanlar aleyhine işler yapıyorlar, İslam'ı kötülüyorlardı. Bunun üzerine Buranın fethine karar verildi. Hayber kalesi Yahudilerden alındı.
ÖNEMİ : Hayber'in fethi ile Şam ticaret yolunun kontrolü Müslümanların eline geçmiş ve güvenliği sağlanmıştır.
MUTE SAVAŞI (629)
Müslümanlar ile Bizanslılar arasında yapılan ilk savaştır. Çok kalabalık olan Bizans ordusu karşısında Müslümanlar bir sonuç elde edemediler.
MEKKE'NİN FETHİ (630)
Mekkelilerin Hudeybiye Barışını bozmaları üzerine Mekke'nin fethine karar verildi. Mekke şehri hiçbir karşı koyma görmeden kısa sürede ele geçirildi. Mekke'nin fethi ile Arap yarımadasının tamamı kısa sürede Müslümanların kontrolüne girdi.
HUNEYN SAVAŞI (631)
Mekke'nin fethinden sonra İslam'ı benimsemeyen Arap kabileleri Mekke'nin dışında toplandılar. Müslümanlar ve Putperest Arap kabileleri arasında yapılan bu savaşı Müslümanlar kazandı ve ardından Ta'if şehri de kuşatıldı ancak alınamadı. Bir süre sonra Ta'if halkı kendi istekleri ile Müslüman oldular.
TEBÜK SEFERİ (631)
Bizans İmparatoru Heraklius'un büyük bir ordu ile Arabistan'a geldiği haberi üzerine Hz. Muhammed Tebük' e doğru sefere çıktı. Ancak haberin doğru olmadığı anlaşıldı. Tebük Seferi Hz. Muhammed'in son seferi olmuştur.
Hz.Muhammed son bir kez Mekke'de kalabalık bir Müslüman kitlesine VEDA HUTBESİNİ söyledi. 632 yılında Medine'de vefat etti. Hz.Muhammed vefat ettiği yere gömüldü. Medine şehrindeki peygamberimizin bu mezarına "Ravza-i Mutahhare" denir.
--------------------------------------------------------------------
İsmet İnönü
1884 yılında İzmir'de doğdu. İlk ve orta öğrenimini Sivas' ta tamamladıktan sonra Mühendishane İdadisini (Askerî Lise) bitirdi. 1903 yılında Kara Harp Okulu'ndan, 1906 yılında Harp Akademisi' nden mezun olarak, ordunun çeşitli kademelerinde görev yaptı. 1910-1913 yılları arasında Yemen İsyanı'nın bastırılması harekâtına katıldı. Bu ve bundan önceki görevlerinde hudut problemleri ve asilerle yapılan anlaşmalarda başarılı hizmetleri ve meslekî özellikleriyle dikkati çekti.
Birinci Dünya Savaşı sırasında Kafkas Cephesi'nde Kolordu Komutanı olarak Atatürk'ün emrinde çalıştı ve öğrencilik yıllarından beri devam eden dostlukları ile devletin geleceği hakkında ortak fikirleri gelişti. Suriye Cephesi'nde savaştı; Millî Mücadele sırasında Atatürk'ün en yakın silâh arkadaşı olarak çalıştı. Edirne milletvekilliği ve bakanlık yaptı. Albay İsmet Bey, mebusluk ve bakanlık da uhdesinde kalarak Garp Cephesi Komutanlığı'na getirildi. 25 Ekim 1920'den sonra Batı Cephesi Komutanı olarak Çerkez Ethem isyanını bastırdı. Birinci ve İkinci İnönü Savaşlarını yönetti. Tuğgeneral rütbesine yükseldi.
Sakarya Meydan Savaşı ve Büyük Taarruz'dan sonra kazanılan zafer üzerine Mudanya Mütarekesi'nde Büyük Millet Meclisi'ni temsil etti. Lozan Barış Konferansı'na Dışişleri Bakanı ve Türk heyeti başkanı olarak katıldı. 24 Temmuz 1923'te Lozan Andlaşması'nı imzaladı. Cumhuriyetin ilânından sonra 1923-1924 yıllarında ilk hükûmette Başbakan olarak görev aldı, 1924-1937 yılları arasında bu görevini sürdürdü. baktabul
İnönü, Atatürk İnkılâplarının gerçekleşmesinde ve Türkiye Cumhuriyeti'nin sağlam temeller üzerine oturtulmasında Atatürk'ün en yakın mesai arkadaşıydı. Atatürk'ün ölümünden sonra, 1938 yılında, TBMM tarafından Türkiye'nin ikinci Cumhurbaşkanı olarak seçildi. İkinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye'yi savaş felâketinin dışında tutmayı başardı. Savaştan sonra çok partili siyasî rejime geçilmesine büyük destek oldu. 1950 yılında, yapılan seçimleri kaybettikten sonra, 1960 yılına kadar Ana Muhalefet Partisi Başkanı olarak siyasî yaşamını sürdürdü. 27 Mayıs harekâtından sonra Kurucu Meclis üyeliğine seçildi ve 10 Kasım 1961 tarihinde Başbakanlığa atandı. 1965 yılında bu görevden ayrıldıktan sonra milletvekili olarak siyasî yaşamına devam etti.
1972'de Parti Genel Başkanlığı ve milletvekilliğinden istifa ederek; ölünceye kadar (25 Aralık 1973) Anayasa gereğince Cumhuriyet Senatosu tabiî üyeliği görevinde bulundu.
-----------------------------------------------------------------
Salih Bozok
1881de Selanikte doğdu. Mustafa Kemal ile önce mahalle, daha sonra da okul arkadaşlığı daha başlangıçta kaderini çizmiş oldu. İkisi de aynı okullarda okuduktan sonra aynı yıl Harp Okulunu bitirdiler. Salih Efendi jandarma sınıfına seçilmişti. Mustafa Kemal ise Akademiye devam edecek, kurmay olacaktı. Mustafa Kemal Milli Mücadeleyi başlatmak üzere Anadoluya geçmeden önce ve Suriye Cephesinde bulunduğu sırada Salih Efendiyi başyaver olarak yanına getirtti. Sürekli beraberlik böyle başladı ve Salih Bey yarbaylıktan emekliye ayrıldıktan sonra bile Mustafa Kemalin yakınında kaldı.
Yüzbaşı Salih, Mustafa Kemalin yanında, Heyeti Temsiliyede görevli olarak Ankaraya gitti. Mustafa Kemal Meclis Başkanı iken o da Meclis Başkanı başyaveriydi. Mustafa Kemal Cumhurbaşkanı seçilince yarbay Salih de Cumhurbaşkanlığı başyaveri oldu. Yarbay rütbesinde ordudan istifa ettiğinde önce, o zamanki adı Bozok olan Yozgattan milletvekili seçildi; milletvekilliği 1939 seçimlerine kadar her dönemde yenilendi; bu arada Mustafa Kemalin sofrasındaki yerini ve çevresindeki görevini de muhafaza ediyordu. Salih Bey bu dönemde İş Bankasının kurucuları ve hissedarları arasında yer aldı. Mustafa Kemalin ölümüyle Salih Bozokun dünyası da yıkılmış oldu. Milletvekilliği sürdüğü halde sağlık durumundan şikayet ederek Yalovaya çekildi ve 1941 yılında öldü.
Eserleri
Yaveri Atatürk’ü Anlatıyor, Salih Bozok Doğan Kitapcılık İstanbul 2001 Salih Bozok bu kitabında:
“Atatürkle birlikte yaptığım seyahetlere dair bazı defterde notlarım olduğu gibi, Atatürkün bana gönderdiği çok kıymetli mektupları vardır. Bunları neşretmek için benden satın almak isteyenler olmuştur, fakat Atatürk buna müsaade etmedi ve Bunları biz öldükten sonra neşretmek üzere çocuklarına miras bırak dedi. Ben de onun için hepsini muhafaza ederek size miras bıraktım.” diyecektir.
İşte Salih Bozokun bu mirası, ölümünün 60. yıldönümünde oğlu Muzaffer Bozok tarafından yayımlanmıştır.
Tamer Karadağlı
Mason mahkemesi dul kadın kesesi-2
Akşam 11 Mayıs 2006
'Çocuklar Duymasın' dizisinin 'Taşfırın Erkeği' Tamer Karadağlı, mason olmak için başvurduğu Loca'yı karıştırdı İddiaya göre, Zafer Ergin ve Aykut Oray'ın başını çektiği sanatçı lobisi karşı çıktı Karadağlı, vazgeçti Ancak üyeler arasındaki gerilim sürüyor
Mason sanatcılar Loca'ya sokmadı
Tamer Karadağlı, çocukluktan beri ilgi duyduğu masonluğa, bir dostu aracılığıyla başvurur Zaten çok meşhurdur ve iyi para kazanmaktadır Kariyer kaygısından ziyade, masonluğun felsefesi ile ilgilidir Başvurusu alınır ve sınav süreci başlar İlk tahkikatlar olumlu sonuçlanır 3 ayrı Loca görevlisi, birbirinden bağımsız olarak Tamer Karadağlı'yı araştırmış, iş oylamaya kalmıştır
Konuyu yakından takip eden bir Loca mensubu, ünlü oyuncunun adaylık sürecinin olumlu seyretmesini saklamıyor: 'Tahkikatları başarıyla geçti Bu da bizi kızdırdı Özellikle Zafer Ergin, Aykut Oray, Zeki Alasya gibi sanatçılar Tamer Karadağlı'ya tepkiliydi Çok para kazandığı ve kendi içlerinden sıyrılıp büyük şöhret olduğu için çekememezlik vardıKıskandılar, istemediler'
FUHUŞ BASKINI
Tamer Karadağlı tam da bu sırada, büyük bir fuhuş skandalının ortasında buldu kendini Bazı mankenlerle para karşılığı İstanbul Movenpick otelinde buluştuğu belgelendi Evliliği ve kariyeri büyük yara aldı 'Çocuklar Duymasın' dizisinden ayrılmak zorunda kaldı Basın toplantısıyla eşinden ve kamuoyundan özür diledi ama bu onu kurtarmaya yetmediMason Locası'ndaki karşıtlarının eline büyük bir koz verdi
Loca'da rahatsızlık arttı, mail gruplarında Tamer Karadağlı'ya yönelik kampanya başlatıldı Binlerce şikayet mektubu ve mail elden ele dolaştı Ancak hem referans olanlar hem de Büyük Loca, Karadağlı'nın arkasında durdu Bu durum, mason sanatçıları daha da sinirlendirdi
Tepkiler genele yayılınca ortamı daha fazla germek istemeyen Karadağlı, başvurusunu geri çekti Loca Üstadı da onun bu kararını destekledi Aradan bir yıl geçmesine rağmen Loca'da sular durulmadı Bir üye, 'Onu Loca'ya teklif edenlerle aramızdaki sürtüşme bitmedi Teklif edenler gerekli cezayı alana kadar da sürecek' diyor
HİÇ ÇAPKIN MASON YOK MU?
TAMER Karadağlı olayı, masonları kendi içlerinde sorgulamaya yöneltti Çünkü evli olduğu halde kaçamak yapanlar vardı Kimse sütten çıkmış ak kaşık değildi Karadağlı'nın reddedilmesine tepki gösterenler, Zeki Alasya'nın Loca'ya kabul edildiğinde yaşam tarzının ondan farklı olmadığını ileri sürdüler Ancak Alasya'nın kıskanılacak tarafı yoktu ve ekonomik durumu iyi değildi Karadağlı'yı ondan ayıran nokta da buydu
Loca'nın örtülü ödeneği: Dul Kadının Kesesi
Locaların kayıtdışı iki tür geliri var
İlki, 'Dul Kadının Kesesi'nde toplanan paralar İkincisi, devlete düşük gösterilen aidatlar Üstadın tasarrufunda olan bu paralar örtülü ödenekte birikiyor, makbuz kesilmiyor
Asıl sorun da bu Kaydı tutulmadığı için, yolsuzluklara davetiye çıkarıyor
HİRAM Usta'nın dul annesinden esinlenerek masonların temel simgelerinden biri haline gelen 'Dul Kadının Kesesi' yardım toplanan kese anlamına geliyor
Türkiye genelinde 300'e yaklaşan localar, 14 günde bir kendi aralarında toplanır Her locanın sayıları 50-100 arasındaki üyesi bu toplantılarda dolaştırılan keseye para atar
ÖRTÜLÜ ÖDENEK
Kesede biriken ortalama 500-1000 YTL para, üstadın arzusuyla okul yaptırmak, bursiyer öğrencilerin ihtiyacı gibi yardım amacı güden projelere tahsis edilir Fakat kayıtdışı olduğu için suiistimale açıktır
Bunun dışında locaların en önemli gelir kalemi aidatlardır Yeni girenlerden 2-3 bin YTL giriş harcı alınır Yıllık aidat ise 350-500 YTL arasındadır Fakat bu miktarların küçük bir bölümü makbuzla kayıt altına alınır Gerisi, tıpkı 'Dul Kadının Kesesi'nde toplanan paralarda olduğu gibi Loca'nın örtülü ödeneğidir Türkiye genelinde 14 bin masonun Büyük Loca'ya kayıtlı olduğu düşünülürse, kasadaki para milyonlarca YTL'yi buluyor İşte bu paranın şahsi amaçlarla kullanılması veya kayıtlı paranın naylon faturalarla harcanması yolsuzluklara yol açar Localar bu tür 'açıkları' kendi aralarında para toplayarak giderir
Eski Büyük Üstat Kaya Paşakay olayında da bu yöntem izlenebilirdi ama hem açık çok büyüktü hem de yaşanan iç çekişme, konuyu basının gündemine taşıdı
DEVLET TAKİP ETMELİ
Örtülü ödenekten yapılan yolsuzluklardan çok rahatsız olan çevreler, devletin mutlaka bu gelirleri takip etmesi gerektiği üzerinde duruyor Bu durum üyeler arasındaki çek-senet davalarına bakan Mason Mahkemesi için de geçerliliğini koruyor
-------------------------------------------------------------
Şener Şen
Şener Şen (d. 26 Aralık 1941, Adana), Türk sinema oyuncusu.
Aktör Ali Şen'in oğludur. Sanat hayatına tiyatro oyunculuğuyla başlamış ve sinemaya kompozisyon rolleriyle geçmiştir.
1958'de Yeşil Sahne'de amatör olarak tiyatro oyunculuğuna başladı. 1964-1966 yılları arasında Doğu Anadolu'nun köylerinde ilkokul öğretmenliği yaptı. 1966'da İstanbul Belediye Şehir Tiyatrosu'na girdi. 1980-1982 yılları arasında tiyatro çalışmalarını Almanya'da sürdürdü. Uzun yıllar Kemal Sunal'lı, İlyas Salman'lı filmlerin ikinci adamıydı. İlk kez 1983 yılında Şalvar Davası filminde başrolde oynadı. Çeşitli yayın organları tarafından sinemada yılın oyuncusu seçildi.
Televizyon dizileri
* İkinci Bahar
Filmleri
* Altın Prens Devler Ülkesinde 1971
* Katerina 1972
* Aşk Mahkumu 1973
* Bir Demet Menekşe 1973
* Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz 1974
* Ayrı Dünyalar 1974
* Bak Yeşil Yeşil 1975 (Ahmet)
* Bizim Aile 1975 (Şener)
* Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı 1975 (Body Ekrem)
* Aptal Şampiyon 1975 (Fong)
* Hababam Sınıfı Uyanıyor 1976 (Body Ekrem)
* Tosun Paşa 1976 (Lütfü)
* Süt Kardeşler 1976 (Kumandan Hüsamettin)
* Hababam Sınıfı Tatilde 1977 (Body Ekrem)
* Şabanoğlu Şaban 1977 (Kumandan Hüsamettin)
* Çöpçüler Kralı 1977 (Zabıta Amiri)
* Gülen Gözler 1977 (Vecihi)
* Kibar Feyzo 1978 (Maho Ağa)
* Sultan 1978 (Bakkal Bahtiyar)
* Hababam Sınıfı Dokuz Doğuruyor 1978 (Body Ekrem)
* Neşeli Günler 1978 (Ziya)
* Erkek Güzeli Sefil Bilo 1979 (Maho Ağa)
* N'olacak Şimdi 1979 (Şakir)
* Banker Bilo 1980 (Banker Maho)
* Gırgıriyede Şenlik Var 1981
* Davaro 1981 (Sülo)
* Adile Teyze 1982 (Sadık)
* Çiçek Abbas 1982 (Şakir)
* Dolap Beygiri 1982 (Banker Yakup)
* Gırgıriyede Cümbüş Var 1983 (Duman Haydar)
* Şekerpare 1983 (Ziver)
* Şalvar Davası 1983 (Ağa)
* Gırgıriyede Büyük Seçim 1984
* Namuslu 1985 (Ali Rıza)
* Züğürt Ağa 1985 (Ağa)
* Aşık Oldum 1985 (Şakir)
* Çıplak Vatandaş 1985 (İbrahim)
* Milyarder 1986 (Mesut)
* Değirmen 1986 (Kaymakam Hilmi)
* Muhsin Bey 1987 (Muhsin Bey)
* Selamsız Bandosu 1987 (Latif Şahin)
* Zengin Mutfağı 1988 (Lütfü Usta)
* Arabesk 1988 (Şener)
* Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni 1990 (Haşmet Asilkan)
* Gölge Oyunu 1992 (Abidin)
* Amerikalı 1993 (Şeref The Türk)
* Eşkıya 1996 (Baran)
* Gönül Yarası 2005 (Nazım)
Aldığı ödüller
* 15. Antalya Film Festivali, 1978, Çöpçüler Kralı, en iyi yardımcı erkek oyuncu
* 24. Antalya Film Festivali, 1987, Muhsin Bey, en iyi erkek oyuncu
* 42. Antalya Film Festivali, 2005, Gönül Yarası, en iyi erkek oyuncu
---------------------------------------------------------------
Kemal Sunal
1944 yılında İstanbul’da doğdu. Vefa Lisesi’nden mezun oldu. Sanat hayatı, “Zoraki Tabip” adlı tiyatro oyunuyla başladı. 1 yıl kadar Kenterler Tiyatrosu’nda çalıştıktan sonra Devekuşu Kabare Tiyatrosu’nda görev aldı. 1973 yılında Ertem Eğilmez’in yönettiği bir filmle sinemaya adımını attı ve kalabalık kadrolu filmlerde rol almaya başladı.
Türk sinemasında başta İnek Şaban tiplemesi olmak üzere canlandırdığı pek çok tiple sevenlerinin kalbinde taht kuran Kemal Sunal, 7′den 70′e herkesin sevgisini kazandı.
----------------------------------------------------------------
ORHAN KEMAL
15 Eylül 1914’te Adana’nın Ceyhan ilçesinde doğdu. 2 Haziran 1970'te yaşamını yitirdi. Toplumsal gerçekçi romanın usta kalemi öykü ve roman yazarı. Asıl ismi Mehmet Raşit Öğütçü. İlk Büyük Millet Meclisi’nde Kastamonu Mebusu olan ve seçildiği Adalet Bakanlığı’ndan 3 gün sonra istifa ettirilip nerdeyse tüm İstiklal Mahkemeleri’nde yargılanan Abdülkadir Kemali Bey’in oğlu. Babasının, 1930’da Ahrar Fırkası'nı kurmak ve gazete çıkarmak yüzünden öldürülme korkusuyla Suriye’ye geçmesi üzerine, ortaokul son sınıfta öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kaldı. Bir süre Suriye ve Lübnan’da yaşadı. 1932’de Adana’ya döndü. İşçilik, dokumacılık, ambar memurluğu, katiplik yaptı. 1939'da ilk şiirlerini de yazdığı askerliği esnasında, komünizm propagandası yapmak suçlamasıyla 5 yıl hapse mahkum oldu. Kayseri, Adana ve Bursa cezaevlerinde yattı. Bursa Cezaevi'nde Nâzım Hikmet'le tanışması yaşamının ve yazarlığının dönüm noktası oldu. 1943'te salıverildikten sonra Adana'ya döndü. Amelelik, sebze nakliyeciliği, Adana Verem Savaş Derneği’nde katiplik yaptı. 1950’de İstanbul’a yerleşti, hayatını yazılarıyla kazandı. 1966'da bir lokantadaki konuşmasında komünizm propagandası yaptığı suçlamasıyla yargılandı, beraat etti. Yaşamının son döneminde Bulgaristan ve Romanya Yazarlar Birliği’nin davetlisi olarak, daha çok da tedavi amacıyla Soyfa'ya gitti. 2 Haziran 1970’te Sofya'da tedavi edildiği hastanede beyin kanamasından öldü. İstanbul’da Zincirlikuyu Mezarlığı'nda toprağa verildi.
Hece ölçüsüyle Kayseri Cezaevi'nden yazıp gönderdiği ilk şiiri "Duvarlar" 1939'da Yedigün dergisinde "Reşad Kemal" imzasıyla yayınlandı. "Raşid Kemali" takma adıyla yazdığı şiirler Yedigün ve Yeni Mecmua'da çıktı. İlk romanı "Babaevi"nin bir bölümünü oluşturan "Balık" öyküsü, Yeni Edebiyat dergisinde 1940'ta yayınlandı. Bundan sonra çalışmalarını öyküde yoğunlaştırdı. "Orhan Kemal" adını ilk kez 1942'de "Yürüyüş" dergisinde yayınlanan şiir ve öykülerinde kullandı. Öyküleri, Varlık, Seçilmiş Hikayeler, Yeditepe başta olmak üzere dönemin tüm dergilerinde yer aldı. Gazetelere tefrika romanlar ve film senaryoları yazdı. Geçimini sağlamak, para kazanmak amacıyla durmadan yazdı. "72. Koğuş, Murtaza, Eskici ve Oğulları, Kardeş Payı" adlı eserleri tiyatroya uyarlandı. Doğrudan oyun olarak 1964'te yazdığı tek eseri "İspinozlar", "Yalova Kaymakamı" adıyla sahnelendi. Öykü ve romanlarında günlük yaşamın değişik yönlerini işledi. Kahramanlarını çoğunlukla sömürülen, yoksul insanlardan seçti. Bu insanların yaşamlarını, sorunlarını, iç dünyalarını yansıtırken kinsiz, sevecen, umutlu bir yaklaşım benimsedi. "Babaevi"nde çocukluk yıllarını, "Avare Yıllar"da gençliğini anlattı. Eserlerinin hemen hepsinde toplumsal yapıdaki çelişkileri ustaca vurguladı. Güçlü gözlem gücüyle, özgün ve yalın anlatımıyla hâlâ çok okunan ve sevilen eserler yarattı. Eselerinde hızlı bir olay akışı ve devingenliğin yanısıra "diyaloglara" ağırlık verdiği dikkat çeker. Sanatının olgun döneminde daha çok Adana yöresindeki toprak ve fabrika işçilerini konu aldı. Çukurova'nın toplumsal ekonomik yapısındaki değişimin yöre halkı üzerindeki etkilerini inceledi. Ailesi 1971'den itibaren adına "Orhan Kemal Roman Armağanı" vermeye başladı.
-------------------------------------------------------
17 Haziran 1930’da İstanbul’da doğan Türk sinemasının ünlü oyuncusu Adile Naşit’in asıl adı Adile Keskiner’dir.
Tiyatro oyuncusu Amelya Hanım ile ünlü komedyen Naşit’in kızı olan Adile Naşit babasının ölümü üzerine öğrenimini yarım bırakarak, 1944 yılında İstanbul Şehir Tiyatrosu Çocuk Tiyatrosu’na girdi.
“Herşeyden Biraz” oyunuyla sahneye çıktı. Aynı yıl Halide Pişkin’in grubuyla İstanbul’da turneye çıktı. Daha sonra Muammer Karaca’nın tiyatrosuna girdi ve 1948’de komedi oyuncuları Aziz Basmacı ve Vahi Öz’le birlikte kurdukları toplulukta 1951 yılına kadar çalıştı. Yine 1948 yılında “Lüküs Hayat” filmiyle sinema oyunculuğuna başladı.
1950’de, kendisi gibi tiyatrocu olan Ziya Keskiner ile evlendi. 1954’te yeniden Muammer Karaca tiyatrosuna döndü ve 1960’a dek burada çalıştı.
1961’de, eşi ZIya Keskiner ve abisi Selim Nasit Özcan ile birlikte, Naşit Tiyatrosu’nu kurdular. Bu topluluğun dağılmasından sonra 1963’te girdiği Gazanfer Özcan-Gönül Ülkü tiyatrosunda, 1975’e kadar aralıksız olarak çalışmıştır.
Adile Naşit, sinemaya ikinci ve asıl girişini 1970’lerde yaptı. 1976’da “İşte Hayat” adlı filmdeki rolüyle, Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazandı.
Rıfat Ilgaz’ın eserlerinden sinemaya aktarılan Hababam Sınıfı filmlerinin birçoğunda, müstahdem kadın rolüyle yeraldı ve buradaki oyunculuğuyla da büyük beğeni kazandı. 1978’de Uluslararası Sanat Gösterileri’nin tiyatro ve müzikallerinde rol almaya başladı.
1981 yılında TRT televizyonunda “Uykudan Önce” isimli bir çocuk programı yapmaya başladı. Bu programda anlattığı masallar ve öykülerle, çocukların gönlünde taht kurdu. Gerek sinema filmlerinde, gerekse oyunlarda, basit, saf, iyi yürekli kadın tiplemesini başarıyla oynadı ve kendine has bir üslûpla yenileyerek karakteristik hale getirdi.
Adile Naşit, 11 Aralık 1987’de İstanbul’da öldü.
-------------------------------------------------------------
Nadide Sultan
15 Kasim 1976 Istanbul
15 Kasim 1976’da bir çok Istanbul’lu gibi Zeynep Kamil Hastanesin de dogmusum. Yani akrep burcuyum. 6 aylikken ailem bende bir enteresanlik fark etmis ve beni doktora götürmüs. Çünkü çiglik atip sesimi dinledikten sonra kahkahalarla gülermisim. Doktorun teshisi ailemi hem sasirtmis hem de üzmüs: ' Kizinizin bir seyi yok ama sevinirmisiniz bilmem ama sesini duymaya bayiliyor bence sarkici olucak' demis. Tabii ki ailem pek ciddiye almamis ama olana bakn.Neyse,benim ilk hatirladiklarim henüz 4 yasindayken ’Ben gamli hazan sense bahar...’diye annemle sarki söyledigim,babamin ve annemin çok sevdikleri sanat müzigi sarkilarinin evde güzel sesleriyle çinlamasidir. Okul hayatim da ise gene müzikle dolu ama ayni zamanda basarili ve hirsli bir ögrenciydim.
İlkokulu idealtepe ilkokulunda tamamladim. Okulun Halk Müzigi korosunda, halk oyunlari takiminda, bando takimindaydim ve müzik kolu baskaniydim. Fenerbahçe Ortaokulu ve Lisesinde okulun lise ögrencilerinden olusturdugu koroya sesimi dinleterek tek ortaokullu olarak kabul edildim ve koromuzu çalistran besteci Gündogdu Duran benim çok yetenekli oldugumu ve müzik okumam gerektigine inanarak ailemi ikna etti ve bana ders verecegini söyledi. Babam Gündogdu hocayla beraber ilk sarkimi dinlediginde agladi ve izini koparttik. Bu arada babam kendine ait tirini kaybetmis, iflas etmis ve anneminde çabalariyla beraberce bakkal dükkani açmistu. Orada yatiyor kalkiyorduk. Bir yandan yasadigim bu travmalari hafifletmek için diger yandan da evdeki kavgalarin bende yarattigi üzüntüyümüzikle yeniyor, yeni yeni ögrendigim kanunumla hayatimi güzellestiriyordum. Üniversitede de tip okurum düsüncesiyle lisede zorla laborantlik bölümünde okutuldum. Sart suydu bir zayif notumda yeni yazildigim Üsküdar Musiki Cemiyeti’nden alinacaktim. Hiç zayif getirmedim hem Cemiyette sinif atladim ,hemde haftanin diger bos aksamlarinda baska müzik cemiyetine yazildim. Hayalim üniversitede konsevatuardi. Sesimle hep sivrildim ve sayisiz konserde solo yaptim. Lise sükür bitti ve üniversite sinavlari geldi çatti.
Ailem tip ben konservatuar derken o yil öyle geçti. Ben evimize yakin olan MSM’nin sanat müzigi bölümüne girdim ve ilk sahne çalimalarima orda kurdugumuz grupla basladim. Çesitli barlarda çalistik ve yaz tatilinde Çinarcik’ta vokal olarak baslayip oran-in solisti oldum. Bu arada evde hersey berbat gidiyordu ve annemle babam ayrildi. Ben de yaz dönüsü önce sevgili Altay’a vokal yaptim. ilk gün 2 is teklifi aldim. Biri Coskun Sabah’tan digeri Fatih Ürek’ten vokal isiydi. Ben de kabul ettim ve o yil bolca çalistim. Ve i.T.Ü Türk Müzigi Devlet Konservatuari’nin hem Çalgi egitimi hemde Ses egitimi bölümünü üstelik 3.000 kisi araindan 3.lükle kazandim. Bu arada sayamayacagim kadar çok sanatçiya hem sahnede hem de kasetlerde vokal yaptim. Hem tek basima sahne çalismalari yapiyor biyandan hayalim olan konservatuarda ses egitiminde okuyordum. Bir sürü kaset teklifi aliyordum. Ben de istiyordum ama okumak da istiyordum.
Okuldaki ikinci yilimda ilk kasetim sevgili Aydin’in destekleri Garo Mafyan’in prodüktörlügüyle çikti. Sözleri bana ait ’Vuslata bes kala ’97 yili Haziranda, sözleri ve müzigi benim olan ’Tutuldum’un oldugu 2. albümüm ’99 yilinda çikti. Konyali sarkisi da bu albümde idi. 2000’de yine sözlerimin ve müziklerimin oldugu ’Aliskanlki yaparim’ çikti. 2004’de ayni sekilde ’Dene bakalim’ çikti. Simdi yeni sarkilarimla sizlerle beraberim . yep yeni albümü 'tek kisilik' ile Müzik piyasasinda. Albümle ayni ismi tasiyan 'tek kisilik' parcasina ilk klip cekildi. 2. klibi ise 3 Dilek adli Parcaya geldi.
------------------------------------------------------------------
Beyazıt Öztürk
Beyazıt Öztük, 12 Mart 1969 yılında Bolu'da, memur bir ailenin ikinci oğlu olarak dünyaya geldi. Babasının polis olması nedeniyle, ilk ve orta öğrenimini Anadolu'nun farklı illerinde tamamladı. O zamanlar iki aşamalı olarak yapılan üniversite giriş sınavının ilk aşamasını geçip ikincisini kazanamayınca, resim yeteneğini değerlendirebileceği düşüncesiyle güzel sanatlara yöneldi. Eskişehir Anadolu Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi'nin Seramik-Heykel bölümünü kazandı. Aynı zamanda lisanlı basketbolcu olan Öztürk, üniversite eğitimini sürdürürken, bir yandan da radyo programcılığıyla ilgilenmeye başladı. Özel televizyon kanallarının ve radyoların sayısının hızla arttığı bir dönemde, ev arkadaşıyla birlikte Eskişehir radyolarında çalışmaya başladı. Ancak "r" harfini telaffuz edememesi nedeniyle, sunuculuk isteği reddedildi ve sadece program hazırlamakla yetindi. Yine de kuralları aşarak sesini dinleyicilere ulaştıran Öztürk, farklı ve esprili tarzıyla beğeni topladı. Sonrasında, ev arkadaşının kurduğu "Genç Radyo"da program sunmaya devam etti ve arkadaşlarıyla birlikte, siyasi içerikli bir mizah dergisi olan "Gına"yı çıkarmaya başladı. "Beyaz" takma adını ilk defa bu dergi için çizdiği karikatürlerin altında kullandı. Eskişehir'de geçirdiği bu dönemde, iki heykel, iki seramik, bir karikatür sergisi açan Öztürk, son olarak da bir karma seramik sergisine katıldı.
Ömer Karacan'ın kurduğu Radyo Klas'tan gelen teklif üzerine, amatör radyocunun yolu İstanbul Kanatlarımın Altında'a düştü. Burada, "Gece Tavuğu" adlı bir programıyla profesyonel yayıncılığa başladı ve geniş bir dinleyici kitlesi oluşturdu. Yine Karacan tarafından, 1995'te kurulan Number One TV'ye geçen Öztürk'ün yıldızı burada parladı. Webcam aracılığıyla stüdyodan, "Beyaz" adıyla canlı yayın yapmaya başladı. Programında yüzünün görünmediği, karanlık bir silüetten izleyiciye seslendi ve büyük ilgi gördü. 90'lı yılların ortalarında, kariyerinde radyoculukla başlayan bu süreç, televizyon programları ve stand-up şovlarıyla devam etti.
Number One TV'de geçirdiği uzunca bir zamandan sonra, başka bir televizyon programı için Kanal 6'ya geçti. Ancak, Beyazıt Öztürk'ün adının ülke çapında bilinir hale gelmesinin nedeni olan asıl program, -günümüzde de halen yayınlanmakta olan- "Beyaz Show"dur. Bir "talk-show" niteliğinde olan programın ilk konukları, Hande Ataizi ve Yılmaz Erdoğan'dı. Beyaz Show, komedi ve eğlence unsurlarını da içermesiyle Türk halkı tarafından büyük beğeniyle karşılandı. İlk olarak Kanal D'de yayınlandıktan sonra Star TV'de ekranlara gelmeye başladı. Televizyon çalışmalarının yanı sıra 1999 yılında, "Gemilerde Talim Var" adlı bir de türkü albümü çıkardı. Öztürk, birçok televizyon kanalında farklı programlar da sundu. TRT'de 5+1 Şans Topu ve Kanal D'de "Aileler Yarışıyor" adlı yarışma programının sunuculuğunu yaptı. Bu arada ilk göz ağrısı olan radyoculuktan vazgeçmeyerek, Best FM ve Radyo D'de program yapmaya devam etti.
1997 yılında, yapımcılığını Atıf Yılmaz'ın üstlendiği, Haluk Bilginer ve Türkan Şoray'ın başrolünü paylaştığı "Nihavend Mucize" adlı filmde oynayarak, sinema sektöründe de yer almaya başladı. 2002'de Kanal D'de yayınlanan "Biz Size Aşık Olduk" adlı dizide Cem rolüyle ve 2004'te yine aynı kanalın "Karım ve Annem" dizisinde Levent rolüyle ekranlarda karşımıza çıktı. Birçok reklam ve müzik klibinde oynamasının yanında, Aktüel dergisinde, "Kardan Adam" adını verdiği bir köşe için makaleler yazmaya başladı.
2005 yılında, "O Şimdi Mahkum" adlı filmdeki rolünün ardından, yine aynı yıl, Haluk Bilginer'le birlikte "Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?" filminde, tam anlamıyla oyunculuk yeteneğini sergileme fırsatı buldu. Bu filmdeki performansıyla, Sadri Alışık adına düzenlenen sinema ödüllerinde, "En İyi Erkek Oyuncu" dalında ödüle layık görüldü. 2006 yılında Öztürk, NTV'de, Kadir Çöpdemir ile birlikte "Biri Bana Anlatsın" adlı sohbet programını hazırlayıp sunmaya başladı.
--------------------------------------------------------------------
Okan Bayülgen
Okan Bayülgen, 23 Mart 1964'te İstanbul'da dünyaya geldi. Asıl adı Okan Kaan Bayülgen olup, hukuk ve gazetecilik eğitimi almış bir baba ile ressam bir annenin oğludur. Eğitimine İstanbul Göztepe'teki Taş Mektep isimli yatılı okulda başlar. 1970'te Bülent Bey ile Ayla Hanım boşandıklarında, 6 yaşındaki oğullarının durumu anlamaması için onu buraya yazdırır ve boşandıklarını bir süre daha gizlerler. İleride bu okulun hayatında önemli izlere sahip olduğunu söyleyecektir. Sonrasında Şişli 19 Mayıs İlkokulu'ndan mezun olup Galatasaray Lisesi'nde öğrenimine devam eder. Okuldaki öğrenci kulüplerinden müzik, edebiyat, folklor gibi kollarda etkin olur. "Bir sene iftiharla geçtiğini, ertesi sene sınıfta kaldığını" söyleyen Bayülgen, okuldaki son dönemlerinde aşık olup da okula gitmeme durumu sorun olmaya başladığında annesi Ayla Hanım onu Bodrum'a, yanına çağırdı ve Galatasaray Lisesi'ndeki 6 yılından sonra Bodrum Lisesi ve ardından Şişli Lisesi'nden mezun olarak 1984'te lise eğitimini tamamladı.
Fotoğraf eğitimi almak için Fransa'ya giden Bayülgen, Tours Üniversitesi Hukuk ve Ekonomik Bilimler Fakültesi'nde hukuk okumaya başladı. Ardından fikir değiştirerek aynı üniversitenin ekonomi bölümüne geçti. Orada bir yıl okuduktan sonra ekonomi eğitimini de yarıda bırakarak Türkiye'ye döndü ve Mimar Sinan Üniversitesi Konservatuar Bölümü sınavlarında başarı göstererek buradaki eğitimine başladı. 1989 yılında mezun oldu ve aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Fakültesi'nde mastır yaptı.
Devlet Tiyatroları'ndaki en genç yönetmen olarak 1989-1994 yılları arasında çeşitli oyunlar yönetti ve bazı oyunlarda oynadı. 1991'de Kent FM'de "Son Saatler" adlı bir programla radyoculuğa başladı. Bu sıralarda "Genç Indiana Jones" dizisinin Türkiye'de çekilen bölümünde rol aldı. 1993 yılı sonunda Trabzon Devlet Tiyatrosu'na tayini çıktı. Rejisi kendisine verilen bir oyun yönetim tarafından kaldırılınca 1994 yılında Devlet Tiyatrosu'ndan istifa ederek şansını radyo ve televizyon alanında kullanmaya karar verdi. Radyolarda haber spikerliği ve programcılık yapmaya başladı. Televizyona geçtikten sonra da radyoda işler yapmaya devam etti. 1995'te Radyo Contact'ta çalışmaya başladı. 1997'de Kiss FM'de "Okan Bayülgen On Air" programını sundu. Özellikle 1998 ve 1999 yılında drive time'da yayınlanan Radyo D'deki "Hayat Bilgisi" programı ile dikkatleri çekti. En son 2001 yılında Radio Contact'ta, yine akşamın sıkışık trafik saatlerindeki "Yol" programı ile karşımıza çıktı.
------------------------------------------------------------
Yunus Özyavuz [ Sagopa Kajmer ]
Yunus Özyavuz, müzik yaşantısına Samsun'da yerel bir radyoda DJ'lik yaparak başladı. Bu sırada Rapper M.C. (Rapper Mic Check ve DJ Mic Check adıyla) müstear ismini kullandı. 1998'de yeraltı rap dünyasında halen varlığını sürdüren bir oluşum olan Kuvvetmira'yı kurdu. Kuvvetmira grubunda halen kendisi, Kolera ve Abluka Alarm bulunmaktadır. 1999'da "Silahsız Kuvvet" mahlasıyla Yeraltı Operasyonu isimli toplama albümünde yer aldı. 2001 ve 2002'de Silahsız Kuvvet mahlasıyla peşpeşe Sözlerim Silahım ve İhtiyar Heyeti isimli 2 albüm çıkardı. Daha sonra Silahsız Kuvvet mahlasını bırakıp Sagopa Kajmer mahlasıyla müzik yaşantısına devam etmiştir. Ardından Bir Pesimistin Gözyaşları ve Romantizma albümlerini çıkarmıştır.
Sagopa Kajmer ve eşi Kolera (Esen Güler Özyavuz) birlikte Melankolia Müzik isimli müzik şirketini kurdular. Sagopa Kajmer bu olayı bir röportajında Boğulacaksak kendi denizimizde boğulalım, dedik. şeklinde açıklamıştır. Bu ikili ve Kuvvetmira'da yer alan diğer rap sanatçıları Melankolia Müzik'in ilk albümü Kafile'yi çıkardılar. Albümün prodüktörlüğünü yine Sagopa Kajmer üstlenmiştir. Ayrıca 2008 yılında MTV Türkiye tarafından Avrupa Müzik Ödüleri'nde Hip-Hop kategorisinden Türkiye'nin en iyi sanatçısı olmaya aday olmuştur ve EMA Party'deki performansıyla ve seyircileriyle dikkat çekmiştir. 2008 yılında Melankolia etiketi altında Melankolia Wears da çıkmıştır. 2008 yılının sonlarında başlattığı DJ Benim yarışması ve 2009 yılında çıkardığı Yeraltı Kafilesi albümü ile rap müzikte genç yeteneklere ne kadar önem verdiğini göstermektedir.
--------------------------------------------------------------
Ceza [ Bilgin Özçalkan ]
Gerçek adı Bilgin Özçalkan olan Ceza (Keskinkılıç) 1977’de İstanbul’da doğdu. Birkaç yıl sonra televizyonda, uzun yıllar hatta belki de hayatı boyunca unutamayacağı görüntülerle karşılaştı. TRT’nin tek kanal olduğu dönemlerde televizyonda break dans filmleri oynuyordu. O filmlerdeki müziklerden ve danslardan çok etkilendi. Gelecekte ona hayatını kazandıracak olan bu müziğin adının rap olduğunu bile henüz bilmiyordu...
İlkokulda bir arkadaşı aracılığıyla Run DMC’yi tanıdı. Birkaç yıl onu dinleyerek bu tarza ısındı. Farklı materyaller aldı, araştırmalar yaptı ancak 90’ların başında tek tük albümlerle idare etmekten başka çaresi yoktu. Sonra 93-94’te Grup Vitamin fırtınası esmeye başladı. O dönemde Amerika’daki rap anlayışı da Grup Vitamin’in mizah için yaptığı müzikle aynıydı. Ceza bu yüzden onu rap olarak dinledi. Artık kendisi de bir şeyler üretebilirdi. 1995 yılında Cartel’in çıkıp büyük beğeni toplamasıyla kendini motive etti ve Türkçe rap icrasının mümkün olduğunu görüp stüdyo çalışmalarına başladı.
97-98 yılında konserler verdi. Uluslararası bir partide Tarık Gamert (Dr. Fuchs ’Sihirbaz’) ile tanıştı ve 1998’de Nefret grubunu kurdu. Ertesi yıl Tunç Dindaş’ın çıkardığı Yeraltı Operasyonu’nda yer aldı. 2000 yılında Hammer Müzik’le anlaşıp "Meclisi Ala - İstanbul" albümünü çıkardı. 2001 yılında "Anahtar" albümü geldi.
Dr. Fuchs’un askerlik görevini yerine getirmek için ayrılmasıyla Ceza ilk solo albümü olan "Med Cezir"i çıkarttı. Albümle aynı adı taşıyan parçaya profesyonel bir video klip çekildi. Sirhot, Funky C ve Mic Check gibi önemli isimlerle birlikte şarkı söylediği albümle iyi bir çıkış yakaladı. Bu süreç içinde sayısız konserler verdi, Yabancı MClerle çalıştı. kısa sürede tarzın dinleyecilerinin ve organizatörlerin aradığı bir rap icracısı oldu.
J&B Techno Festival, Massive Attack Konseri ve H2000 gibi büyük organizasyonlara katılan Ceza, Hip Hop Oscarları’nda ’En İyi Albüm’, ’En İyi Şarkı’ ve ’En İyi Rap İcracısı’ dallarında 3 ödül birden alarak büyük başarı elde etti.
----------------------------------------------------------
Şanışer [ Sarp Palaur ]
Şanışer Methüsena asıl adıyla Sarp Palaur 09.11.1987'de İstanbul'da dünyaya geldi.İlk ve Orta öğretimini İstanbul'da tamamladıktan sonra yaşamına Antalya'da devam etti.2005 yılında Muğla Üniversitesi Turizm İşletmeciliği Seyahat işl. bölümünde okumaya başladı.1999 yılında Fuat Ergin Hassickdirr serisi ile rap dinlemeye başladı ve 2000 de evinde ilk deneme kayıtlarını aldı.2007 yazına kadar evinde sürekli deneme kayıtları almaya devam eden Sarp Ekim ayında Bela ile yayınladıkları "Bullshit Mixtape" ile ilk defa internet dinleyicisinin karşısına çıktı.Sonrasında yine Bela ile Kasım ayı sonunda "Günlüğüm E.P" yi yayınladı.2008'in Şubat ayında ilk solo albümü olan Ludovico'yu dinleyicilerin beğenisine sundu.Sarp Palaurhız kesmeden çalışmalarına devam ediyo
-----------------------------------------------------------
Rıdvan Dilmen
(doğumu: 1962, Nazilli), Fenerbahçe ile özdeşleşmiş futbolculardan biridir. Lakabı kendisinin benimsemediği Şeytan Rıdvan'dır.
İlk takımı şimdi Türkiye 2. Futbol Ligi B Kategorisi 2. Grupta mücadele eden ve şimdiki ismi Nazilli Belediyespor olan Nazillispor'dur. Daha sonra 1979'da Muğlaspor'a geçen Rıdvan Dilmen, ilk kez 1980 yılında transfer olduğu Boluspor takımında ünlendi. Daha sonra 1983 yılında Sarıyerspor'a ve 1987'de Fenerbahçe'ye transfer oldu.
Fenerbahçe'nin 1988-89 sezonundaki şampiyonluğunda attığı 19 gol ve attırdığı 38 golle büyük rol oynadı. Öldürücü çalımları nedeniyle Şeytan lakabını aldı.
Sık sık sakatlık geçimesi, daha iyi aşamalar yapmasına engel oldu. Önce 1989-90 sezonunun 10. haftasında Trabzonsporlu Miodrag Jesic'in tekmesiyle sakatlandı. Ancak bir yıl sonra sahalara dönebildi. Birbiri ardına gelen diğer sakatlıklar ve
uzun tedavi süreçlerinden sonra 1994-95 sezonu sonunda futbolu bıraktı ve antrenörlüğe başladı.
1996-1998 yılları arasında yardımcı antrenör, 1999-2000 sezonunda da teknik direktör olarak Fenerbahçe'ye hizmet etti ama 5. hafta sonunda teknik direktörlükten istifa etti. 1998-99 sezonunda Vanspor'u çalıştırdı ve 1. lige çıkardı. 2000-2001 sezonunda Altay'ı, 2001-2002 sezonunda da Adanaspor'u çalıştırdı.
Rıdvan Dilmen, şu anda birçok kanalda televizyon yorumculuğu yapmaktadır ve aynı zamanda köşe yazarlığı yapmaktadır.
----------------------------------------------------------------
Cem Karaca
Muhtar Cem Karaca 5 Nisan 1945'de İstanbul'da dünyaya geldi. Tiyatrocu bir ailenin tek çocuğuydu ve sanatçı bir ailenin çocuğu olmak onun sanatla içiçe büyümesini sağladı. Ortaöğretimini Robert Koleji'nde yapan Cem Karaca'nın müzikle tanışması oldukça ilginçtir. Ergenlik çağındayken hoşlandığı kızı etkilemek amacıyla şarkı söylemeye başlamış ve bu başlangıcın arkasından devam eden olaylar sonucu kendisini müzik piyasasının içinde bulmuştur.Cem Karaca'nın sesinin keşfedilmesi ise annesi Toto Karaca tarafından olmuştur. İlk dönemlerde Jaguarlar, Dinamitler gibi gruplarla amatörce çalışmalar yapan Cem Karaca bu dönemlerde henüz Anadolu müziğiyle tanışmamış batının Rock'n'Roll müziğine gönül vermiş bir şekilde o dönemin popüler parçalarını söylemekteydi. O dönemlerde Cem Karaca'nın en büyük destekçilerinden biri de İlham Gencer'di ve onun orkestrasında müzikal deneyimini o dönemlerde oldukça ilerletmişti. Bu dönemlerde müziğin yanında tiyatro ile de ilgileniyordu Cem Karaca ve çeşitli oyunlarda da görev aldı.
Anadolu insanıyla tanışma
Cem Karaca'nın Anadolu müziği ile ciddi anlamda ilk tanışması ise askerliği esnasında oldu. Askerliği sırasında Anadolu'yu daha yakından tanımasının yanısıra birgün orada askerliğini yapan birisinin saz çalışı sonucu daha önce son derece ilkel ve sıkıcı bulduğu bu müziğin aslında onun o anki gerçek duygularını yansıttığını ve hiçbir batı müziğinin o sazın içerdiği duyguları içeremeyeceğini anladı. Cem Karaca'nın profesyonel olarak ilk müzikal deneyimi ise Apaşlar grubu ile 1967 yılında Hürriyet'in düzenlediği Altın Mikrofon yarışmasında Emrah isimli parçalarıyla aldığı ikincilikle oldu. Aldıkları bu dereceden sonra Apaşlar grubu müzikal çalışmalarına dört elle sarıldı ve daha önceki tutkuları olan batı beat müziği ile yeni tutkuları doğu müziğini sentezleyip Anadolu-Beat tarzında çalışmalara giriştiler. Bir süre sonra arkalarına Ferdy Klein orkestrasını da alarak müzikal altyapılarını iyice güçlendiren Cem Karaca ve Apaşlar grubu Ferdy Klein orkestrası eşliğinde de bir süre yollarına devam ettiler. Bu beraberlik 1969'un sonlarına kadar sürdü ve ortaya çıkan sağlam ve başarılı eserlere rağmen grupta gitarist Mehmet Soyarslan ve Cem Karaca arasında doğan bazı politik anlaşmazlıklar sonucu Cem Karaca ve Apaşlar grubu dağıldı. Bu grubun dağılmasından sonra Cem Karaca kafasındaki gerçek anlamda sol söylemde ve doğulu kimliğiyle Rock müzik yapma düşüncesini gerçekleştirmek amacıyla Apaşlar'ın basçısı Seyhan Karabay'ı da yanına alarak, yeni bir grup kurmak amacıyla genç ve yetenekli bir gitarist olan Ünol Büyükgönenç'i ziyarete gitti ve görüşme olumlu sonuçlanınca bu üçlü Cem Karaca-KARDAŞLAR grubunu kurma girişimlerinde bulundu ve hep beraber müzisyen arayışına girdiler. Birkaç başarısız kombinasyondan sonra vokalde Cem Karaca gitarlarda Ünol Büyükgönenç bas ve ıklığ'da Seyhan Karabay ve davulda Hüseyin Sultanoğlu tarafından kardaşların ilk gerçek kadrosu kurulmuş oldu.Fakat ilk baştaki maddi sıkıntılar nedeniyle Cem Karaca, Almanya'ya biraz para kazanıp gruba adam gibi ekipmanlar alabilmek için Ferdy Klein orkestrası eşliğinde çalışmalar yapmaya gitti. Almanya'dan dönüşte Karaca'nın Almanya'dan getirdiği yeni gitarist Alex Wiska'yı da yanlarına alarak tam gaz çalışmalara başladılar ve Cem Karaca-KARDAŞLAR'ın çıkış 45'liği olan Dadaloğlu'nu yayınladılar. Bu 45'liğin listelerde iyi bir sıraya yerleşmesinden sonra çok sağlam 45'lik çalışmalarına devam eden Kardaşlar bir dönem Alex Wiska gruptan ayrıldıktan sonra Fehiman Uğurdemir'le son kadrolarını oluşturup bir süre daha çalışmalarına devam ettiler. Dışarıda grubun durumu oldukça iyi gözükmesine rağmen Cem Karaca ve Seyhan Karabay arasındaki tartışmalar Cem Karaca Kardaşlar'ın dağılmasına sebep oldu. Grup Hüseyin Sultanoğlu yerine başka bir davulcu bulduktan sonra gerçekten Türk müzik piyasası ilginç bir değiş tokuşa sahne oldu. Cem Karaca, Kardaşlar grubundan ayrılıp Anadolu Pop'un güçlü sesi Moğollar'la birleşirken Kardaşlar'da o dönemliğine konserlerde solistlik yapmak için Moğollar'la anlaşmış Ersen Dinleten'i gruplarına dahil ettiler. Cem Karaca Moğollar'la Anadolu Rock tarzında çalışmalarına Kardaşlar sound'undan çok daha farklı olsa da devam ettiler. Moğollar'ın Cahit Berkay'ın Fransa'ya gitmesi üzerine dağılmasıyla, Cem Karaca yeniden bir grup kurma arayışına girişti ve müzikal kariyerinin en önemli ve olgun dönemlerinden birini yaşayacağı grup olan Cem Karaca-DERVİŞAN kuruldu. Cem Karaca bu grubu kurarken esas amacı Kardaşlar ve Moğollar'daki Anadolu Rock tarzına devam etmekti fakat gruba yeni giren basçı Oğuz Durukan ve Klavyeci Uğur Dikmen'in uzun süre İsveç'te Asia Minor Mission isimli grupla beraber yaptıkları müzikten ötürü batı progressive rock müziği konusunda deneyimli fakat Anadolu- Rock konusunda deneyimsiz olmaları bu grubun soundunun batıya kaymasına sebep oldu. Cem Karaca bu grubu Ünol Büyükgönenç ile birlikte kurmuştu fakat daha bir 45'lik yapımına bile girişmeden grupla verilen birkaç konser sonrası grubun kuruluş ilkelerine uyulmadığı gerekçesiyle Ünol Büyükgönenç gruptan ayrıldı. Dervişan grubu müzik yaptığı sürece gerçek anlamda birçok kadro değişikliğine uğramış bir gruptu. Bu grubun kilit isimleri ise Cem Karaca ve Uğur Dikmen'di. Cem Karaca'nın Kardaşlar ve Moğollar'da politik rock müziği çalışmalarına (Kardaşlar-Oy Gülüm Oy, Moğollar-İhtarname) yer vermiş olduğu görülse de ciddi anlamda sol söyleme geçtiği ve sanat toplum içindir düşüncesini gerçek anlamda benimsemiş olduğu esas grup Dervişan'dır. Dervişan politik-rock yapmanın yanısıra İngiltere'de King Crimson,Yes,Emerson Lake&Palmer gibi grupların öncülük ettiği progressive rock müziğinin Uğur Dikmen ve Oğuz Durukan gibi ustalar sayesinde Türkiye ile tanışmasında önemli rol oynamıştır. Türkiye'de bu tarz çalışmalar zaten olmuyor değildi(Barış Manço'nun 2023 albümü gibi) fakat Dervişan gerçekten "Zamanında acaba Türkiye'de progressive rock yapıldı mı?" sorularının hepsini safdışı edebilecek nitelikte bir grup olarak Türk Rock tarihinde derin izler bırakmıştır. Cem Karaca toplama olmayan ilk LP'sini yine bu grupla çıkarmıştır."Yoksulluk Kader Olamaz" adındaki bu LP adından da anlaşılacağı gibi sol söylemde bir albümdür. Bu albümün kadrosu son ve en uzun sürmüş Dervişan kadrosudur. Basta-Hami Barutçu, davulda-Sefa Ulaştır, gitarda-Taner Öngür, klavyede-Uğur Dikmen ve vokalde-Cem Karaca... Dervişan'ın dağılmasından sonra ise Cem Karaca 70'lerdeki son grubu olan Edirdahan'ı kurmuş ve bu grupla Safinaz isminde bir Long Play yapmıştır. Bu Long Play, Barış Manço-Kurtalan Ekspresi'nin 1975 yılı albümleri 2023 ile birlikte Türkiye'nin sayılı senfonik rock albümlerindendir.. Edirdahan'dan sonra uzun bir süre Almanya'da yaşayan Cem Karaca yurda döndüğü zaman solo olarak müzik çalışmalarına devam etmiştir. Sanatçının en son albümü, Nisan-1999'un başlarında piyasaya sürülmüş olan "Bindik Bir Alamete Gedeyoz Kıyamete" isimli albümdür.
Sanatçı Cem Karaca, solunum ve kalp yetmezliği nedeniyle 8 Şubat 2004 günü 59 yaşında hayatını kaybetti. Karaca, Üsküdar Seyit Ahmet Yesevi Camii’nde kılınan namazın ardından Karaca Ahmet Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Hakkında yazılanlar
1.Bir Cem Karaca Kitabı
Gökhan Aya
Ada Müzik Kitapları
“Sevinçlerimiz bile artık mekanik Sevgisiz, saygısız, otomatik Bu şarkı kimilerine çok geç artık Bu şarkı kirlenmiş bir çığlık!”
x
Almanya’daki eşi Savrun Barı, Cem Karaca’yı anlattı Cem Karaca ‘Kürdistan haritası’nı indirttiği için 5 yıl ambargo yedi
M.YAŞAR DURUKAN
Zaman 15 Nisan 2007
12 Eylül darbesinin ardından vatandaşlıktan çıkarılan Cem Karaca’nın yeniden yurda dönmesine 27 Mayıs 1960 İhtilali mağdurlarından Adnan Menderes’in doktoru Sedat Barı’nın ailesi vesile olmuş.
Karaca, Sedat Barı’nın Alman devlet televizyonunda spikerlik yapan kızı Savrun ile birlikteyken ağabeyi Mehmet, sürgün sanatçının durumunu lise arkadaşı Mesut Yılmaz’a iletmiş. Mesut Yılmaz da Başbakan Turgut Özal’a anlatınca Almanya’daki o meşhur görüşme gerçekleşmiş. Malum, Karaca yurda dönünce solcu arkadaşları tarafından ‘dönek’ ilan edildi. Fakat Savrun Barı, Karaca’ya karşı alınan bu tavrın kökeninde Özal’ın elini öpmesinin değil bir konserde asılan sözde Kürdistan haritasını indirtmesi olayının yattığını iddia ediyor. Barı, solcularla kırılma noktası olarak gördüğü bu olayı şöyle anlatıyor: “Köln. Sene 1983. F...F’nin konserlerinden biriydi. Bütün konserleri F...F organize ediyordu zaten. Her konserde o harita vardı. Türkiye’den gelen birçok sanatçı Kürdistan haritası önünde şarkı söylüyordu. Sıra Cem’e geldiğinde ‘O harita inecek, inerse ben sahne alırım. O haritanın önünde şarkı söylemem.’ dedi. Hır gür çıktı; ama sonunda yetkililer haritayı indirdi. Cem de sahneye çıkıp şarkısını söyledi. Harita indirildiği için korkunç mutlu olmuştu.” Ancak bu olaydan sonra Karaca bir daha konserlere davet edilmemiş ve kendisine beş yıl ambargo uygulanmış. Karaca’nın geçtiğimiz hafta kutlanan 62. doğum günü vesilesiyle Savrun Barı ile sürgün yıllarını konuştuk. Türkiye’de bir gazetenin “Ahmet Kaya’nın, PKK gecesinde Apo’lu Kürdistan haritası önünde konser verdiği ortaya çıktı.” şeklindeki haberi gündeme bomba gibi düşmüştü. Habere Ahmet Kaya’nın Kürdistan haritası önünde şarkı söylerken görünen bir fotoğrafı konulmuştu ve fotoğrafın 1993 Almanya Berlin’de verilen bir konserde çekildiği yazılıydı. Sanatçının eşi Gülten Kaya, bir süre önce Nokta dergisinde yer alan röportajında 1993 yılında Ahmet Kaya’nın hiç yurtdışına çıkmadığını ve böyle bir konserin olmadığını söylüyordu. Kaya, fotoğrafın fotomontaj olduğunu, zaten bu sayede beraat ettiklerinin altını çiziyordu. Bu röportaj harita davasına da bir anlamda son noktayı koyuyordu. Ahmet Kaya’nın 1993 yılında orada, o harita önünde o konseri vermemiş olması, Almanya’da geçmişte benzer görüntülerin yaşandığı gerçeğini değiştirmiyordu.
Meğer asıl harita krizi 1983 yılında yine Almanya’da bir konserde yaşanmış. Konserde sahneye asılan Kürdistan haritası, o yıllarda Türk vatandaşlığından çıkarıldığı için sürgün hayatı yaşayan Cem Karaca tarafından indirtilmiş. Cem Karaca’nın Almanya yıllarındaki eşi Savrun Barı, olaylı konseri şöyle anlatıyor: “Köln. Sene 1983. F...F’in konserlerinden biriydi. Bütün konserleri F...F organize ediyordu zaten. Her F...F konserinde o harita vardı. Sahne alan sanatçılar Kürdistan haritası önünde şarkı söylüyorlardı. Sıra Cem’e gelince, “O harita inecek, inerse ancak ben sahne alırım. O haritanın önünde ben şarkı söylemem.” dedi. Hır gür çıktı ama yetkililer haritayı indirdi; Cem de sahneye çıkıp şarkısını söyledi. O gün havalara uçtuk harita indirildiği için korkunç mutluyduk. Bundan sonraki konserlere Cem Karaca çağrılmadı. O da iki tane Almanca müzikal yaptı. Şarkılarını yıllarca kendi dilinde bile okuyamadı. Ancak Türkiye’den Almanya’ya giden birçok sanatçı o haritanın önünde konserler verdi...”
Mesut Yılmaz aracı oldu
Savrun Barı’nın ‘bu olayı onlar da bilir’ dediği Cem Karaca’nın dava arkadaşlarını aradık; ancak cevap veren olmadı. Kimse bu konu hakkında konuşmak istemedi. Savrun Barı, Türkiye’deki sol camianın Cem Karaca’nın arkasında durmamasını harita olayına bağlıyor. Haritanın indirildiği konserin sanatçı için bir dönüm noktası olduğunu anlatan Barı, “O haritalar 1980’li yıllarda Almanya’da sahnelerdeydi. Kürdistan yazılıydı Türkiye’nin yarısında. Cem o haritayı indirdiği için o camia tarafından itilmiştir. Özal’ın, Semra’nın elini öptüğü için değil...” diyor. Barı, eski solcuların hedef tahtası haline gelen Cem Karaca’nın Yarım Porsiyon Aydınlık adlı şarkısıyla arı kovanına çomak soktuğunu söylüyor. Karaca, aydınların eleştirileri üzerine yazdığı şarkıda ‘hiçbir şey üretemeden sadece eleştirirsiniz’ diyerek kırgınlığını dile getirmişti.
Başbakan Adnan Menderes’in doktoru Sedat Barı’nın kızı olan Savrun Barı, Karaca’nın Türkiye’ye dönüş serüveninin de yakın tanıklarından. O süreci yine Barı’dan dinliyoruz: “Ağabeyim rahmetli Mehmet Barı, Mesut Yılmaz’la aynı liseden (Avusturya Lisesi) mezun. Cem’e dedi ki: ‘Mesut Bey’le konuşmamı Özal’la karşılaşmayı ister misin?’ Cem ‘Tabii ki’ deyince Mesut Yılmaz üzerinden Özal’a haber verildi. Özal, Almanya’ya geleceği sırada Cem’e söylendi ve ilk görüşme böyle sağlandı. Görüşmeden sonra Özallar’ın dünyalar tatlısı olduğunu söyledi. Basın ‘el öptü...’ olayına girince gelmesi bir sene aksadı.”
Cem Karaca Türkiye’ye dönünce vatandaşlığını geri kazanması amacıyla açılacak davalar için astronomik rakamlar dönmüş. Barı, ailesinin Adalet Partisi (AP) geçmişinden dolayı ünlü avukat Orhan Apaydın’ı önermiş. Apaydın, Başbakan Adnan Menderes’in Yassıada’da yargılandığı davalarda savunma avukatlığı yapmış, o tarihten günümüze kadar tüm askerî darbelere karşı çıkmış, darbe mağdurlarının savunmanlığını üstlenmişti. Apaydın’ın talep ettiği rakam astronomik bulununca vazgeçilmiş. Bu sefer Mehmet Barı ve Hıncal Uluç aracılığıyla Av. Turgut Kazan’a teklif edilmiş. O da hatırı sayılır bir rakam karşılığında bu davaya girmiş.
Linkleri sadece kayıtlı üyeler görebilir. Linkleri görebilmek için Üye Girişi yapın veya ücretsiz olarak Kayıt Olun
x
Cenazedeki tekbirler, kasetteki ezan sesine teşekkür gibiydi
1988 yılında pop dünyasında bir sanatçının kasetine ezanı koyması bir rüyaydı. Kirvem’de önce bir ezan sesi duyuluyor, arkasından Cem geliyor. Albümün kaset olarak yayınlanan ilk baskılarında rastlayacağımız bu ezan sesi CD baskılarından çıkartılır; ama bilenlerin kulağında hep özel bir yerdedir. Rahmetli kabrine Allahuekber’lerle uğurlandı. O tekbirler, salavatlar sanki o kasetteki ezan sesine teşekkür gibi oldu. Zaten Cem sadece din konusunda sınıfta kalmadı. Ben ilk başlarda Nietzsche’den etkilenmiş isyankâr bir kızdım. O Allah’ı olan bir adamdı. Hiç unutmam bir keresinde ne yaptıysam artık cam kenarına geçmiş, iki elini açmış; “Allah’ım bu kız böyle demek istemiyor n’olur onu affet.” diyordu. Allah’a karşı benim tercümanlığımı yapıyordu. Rengi gitmişti yakarırken... En büyük hayallerinden biri ‘salavat’ı meşhur Don Kazakları Korosu’na çaldırmaktı. Nurlar içinde yatsın. Aynı zamanda iyi bir komünistti Cem. En saygıdeğer komünistti. Bazı komünistlerle karşılaşmak bile istemedim yazdıklarıyla aklımda kalsınlar istedim. O Türkiye’ye dönünce Nâzım Hikmet’in cenazesini ülkeye getirmek istiyordu. Türkiye’ye geldiğimizde kuşatılacağımızı nereden bilebilirdik. Mavi Gözlü Dev filminde Cem’in şarkısını kullanmamış olmamaları içimi burktu. Nâzım Hikmet Vakfı da ayıp ediyor. Cem’den daha iyi yorumlayan çıktı mı Nâzım’ı? Cem’in kadınlardan yana da şansı yoktu. Hiçbirimiz layık olamadık ona. Fakat tek suçlu alkoldür. Cem Karaca gibi bir dev kendini alkolle gömmüştür. İçmediği dönemde Almanya’da iki müzikal birden yapmıştı. Benimle yaşamaya başladıktan sonra alkolü elinin tersiyle kenara itti. Türkiye’ye geldikten sonra yeniden başladı. Burada kendimi suçlu hissediyorum...
--------------------------------------------------------------------
Barış Manço
2 Ocak 1943 yılında İstanbul´da dünyaya geldi.Sahnelerle ilk kez 1958 yılında Galatasaray Lisesi´nde öğrenciyken tanıştı.Galatasaray Lisesi´ni bitirdikten sonra yüksek öğrenimini tamamlamak için Belçika´daki 'Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi´ne gitti.
Grubu 'Kurtalan Ekspres' ile beraber Türkiye´de ve yurtdışında birçok ülkede konserler verdi.Yaptığı 200´den fazla beste sayesinde 12 altın ve 1 platin albüm kazandı. Ayrıca bu besteler Arapça, Japonca, Farsça, İngilizce ve Fransızca gibi birçok dile çevrilerek farklı sanatçılar tarafından yorumlandı.
Manço´nun şarkıcı ve besteci kişiliği, sunucu ve program yapımcısı kişiliğiyle de birleşerek ortaya herkesin çok sevdiği 'Barış Manço' çıktı.Ekranların en sevilen eğlence ve kültür programlarından biri olan '7´den 77´ye', ilk olarak 1988 yılında TRT1´de yayınlanmaya başladı.
'Türkiye´nin Evliyası' lakabını da kazanan sanatçının, 'Barış Manço Live In Japan' (1996) adlı albümü, Japonya´daki konserinin canlı kayıtlarının olduğu bir albüm . Bu albümün özelliği, Manço´nun bizlere veda etmeden önce yayınladığı son albüm olmasıydı.Ancak ne yazık kı, 40 yıllık sanat hayatının en sevilen parçalarını yeniden düzenlediği 'Mançoloji ' adlı albümünün piyasaya çıkışını kendisi göremedi. 311 Ocak 1999 tarihinde İstanbul'da öldü.
DİSKOGRAFİ:
Dünden Bugüne (1971)
Barış Manço 2023 (1975)
Ben Bilirim (Sakla Samanı Gelir Zamanı) (1976)
Barış Mancho (1976)
Sarı Çizmeli Mehmet Ağa (Yeni Bir Gün) (1979)
20. Sanat Yılı Disco Manço (1980)
Sözüm Meclisten Dışarı (1981)
Estağfurullah Ne Haddimize (1983)
24 Ayar Manço (1985)
Değmesin Yağlı Boya (1986)
Sahibinden İhtiyaç (1988)
Darısı Başınıza (1989)
Mega Manço (1992)
Müsadenizle Çocuklar (1995)
Live In Japan (1996)
Mançoloji (1999)
Barış Manço 2000 (2000)
Devlet sanatçiligindan seref madalyasina ünvanlari sunlardir:
Türkiye Cumhuriyeti: Devlet Sanatçisi - Ankara (1991)
Hacettepe Üniversitesi: Onursal Doktora- Ankara (1991)
Soka Üniversitesi: Uluslararasi Kültür ve Baris Ödülü- Tokyo, Japonya (1991)
Belçika Kralligi: Leopold II Sövalyesi Nisani Brüksel- Belçika (1992)
Fransiz Kültür Bakanligi: Edebiyat ve Sanat sövalyesi Nisani Paris, Fransa (1992)
Türkmenistan Cumhurbaskanligi: Türkmen Vatandasligi Askabat, Türkmenistan (1995)
Pamukkale Universitesi: Onursal Doktora- Denizli (1995)
Min-On Vakfi: Yüksek Seref Madalyasi Tokyo, Japonya (1995)
----------------------------------------------------------------
Arkadaşlar KesinlikLe Ama KesinLikLe Alıntı Degildir . Kimsede Alıntı Yapmasın Size Basit Gibi Gözüküyor Ama 20-30 Dkika Ugrastım Herkezin Gerçek İsmini Hatırlamak İçin Hayatlarını Bulmak İçin Sizde Eger Bir Kişinin Biyografisinide Koy Diyorsanız Koyarım .
Örnegin Ben Şunun Biyografisini İstiyorum Koyarmısın Dediginde Hemen Koyarım.
Yorum ve RepLer BkLiyorum .