Hızlı Konu Açma

Hızlı Konu Açmak için tıklayınız.

Son Mesajlar

Konulardaki Son Mesajlar

Reklam

Forumda Reklam Vermek İçin Bize Ulaşın

Dying Light (İnceleme)

Siyah

Fahri Üye
Fahri Üye
Katılım
5 Haziran 2014
Mesajlar
6,948
Tepkime puanı
8
Puanları
1
Konum
Osmanlı
Defalarca düşünüp, sorgulamaya gerek yok. Dying Light, ismen olmasa bile, kesinlikle Dead Island’ın ve beraberinde getirdiği açık dünya geleneğinin takipçisi. Biraz zorlasak iki yapım için de aynı oyun diyebiliriz aslında. Elbette Dying Light’ı öne çıkaran ve ister istemez birçok oyuncu tarafından beklenmesine yol açan sürüsüyle neden var.

Dying Light bu yılın ilk kurbanı, yani piyasaya sunulan ilk büyük yapım. Techland’in daha önce yaptığı oyunları biliyorsanız az çok ne ile karşılaşacağınızdan emin olabilirsiniz. Ben kendilerini bundan yıllar evvel Call of Juarez ile tanımıştım. Özellikle ilk oyunu defalarca oynayıp bitirmişimdir. Karakter, oynanış ve dallı budaklı hikaye anlatımıyla beni saatlerce monitör başında tutmaya yetmişti. Eh, Dying Light ile Call of Juarez (ki bu serinin devam oyunlarından haz almıyorum) arasında benzer olan sadece iki nokta var: FPS olmaları ve Techland tarafından geliştirilmiş olmaları.




Peki, Dying Light’tan bahsederken ilk olarak size neyi anlatmam gerekiyor? Hikaye? Sanmıyorum, çünkü ortada pek öyle sağlam bir ana hikaye yok. Aklınıza gelen ilk 3 zombi klişesi bir kez daha hayata geçiyor. Açık dünya öğeleri? Bu kısmı Dead Island’tan hatırlıyorsunuz, değişen süper bir şey yok. Oynanış? Ona daha var, en güzel kısımlardan birini öyle bir çırpıda anlatamam. Harran?

İşte şimdi aynı dilde konuşmaya başlıyoruz. Gerçekten.

Yani en azından incelemenin dili Türkçe. Yoksa oyunun Türkiye’de geçtiği filan yok. Yapımcıların da bahsettiği üzere inanılmaz bir esinlenme var ama oyun boyunca çok fazla Türkçe kelime göremeyeceksiniz. Kurgusal bir şehir olan Harran, etrafı duvarlarla çevrilmiş koca bir karantina alanından oluşuyor. Bu durumu ilk fark ettiğimde aklıma gelen ilk yapım Half-Life 2 olmuştu. Kimsenin gitmediği, lanetli kent…

Elbette Harran, ne Ravenholm kadar kasvetli, ne de onun kadar ıssız. Techland’ın en iyi başardığı şeylerden biri bu olmuş. Şehri gerçekten de hissediyorsunuz. Geceyi, gündüzü ve kısacası tüm tehdidi sonuna kadar yaşıyorsunuz. Gündüz erzak ararken, gece zombilerden kaçmaya çalışırken hep o hayatta kalma içgüdüsünün sizi sürüklediğini fark ediyorsunuz. Bu Dead Island’da kendini pek fazla hissettirmeyen bir özellikti. Dying Light’ta atmosferi sonuna kadar yaşıyorsunuz.



Gerçekçi olmak gerekirse atmosfer öyle şahane ki ister istemez Techland’a kızıyor insan. Diğer her Techland oyununda olduğu gibi yine o bitmemiş oyun hissi ilk dakikadan itibaren peşinizi bırakmıyor. Harran kesinlikle içi boş bir yer değil ama yine bir şeyler eksik.

Açık dünya oyunu yapmanın riski bu olabilir. Siz ne kadar uğraşırsanız uğraşın, süper grafik ve oynanış bile vermiş olsanız ipin ucu kaçabiliyor. Benim fikrime göre adamakıllı bir açık dünya oyunu yapmak oldukça zordur, hatta bu türde kendini kanıtlamış sadece iki firma vardır: Biri Bethesda Game Studios, diğeri de Rockstar.
Saydığım iki firmanın da kendine has yöntemleri bulunuyor. Bulunduğumuz şehrin neredeyse havasını soluyacak gibi oluyoruz. Peki, bu firmalar çok farklı, bilinmeyen bir sırra mı sahipler?Hiç de bile!

Son iki oyunlarını ele alalım: GTA V ve Skyrim. Grand Theft Auto V bir şehrin video oyunu içinde nasıl yaşayabileceğinin en güzel örneğidir. Her köşe, her sokak ayrı bir yaşamı anlatır ve bu yaşamların toplamı GTA’nın suç dolu, çarpık şehir simülasyonunu oluşturur. Skyrim’de ise ülkeye hakim olan bir iç savaş ve ejderha tehdidi vardır. Bu tehdidi oyunun her santiminde hissedersiniz.




Dying Light işte tam bu noktada hatalı. Evet, Harran kurgusal olarak çok güzel düşünülmüş bir oyun. Hatta gördüğüm en iyi zombi konseptlerinden birine sahip. Koca şehir karantina altında ve şehrin nüfusunu sadece beyinsiz yaratıklar oluşturmuyor.

Bu şehirde yaşamlar var. Duvarların altına tıkılıp kalmış ve çaresiz. Sadece yaşıyorlar, yaşadıkları günün bekli de son günleri olduğunu bile bile. Onlar için çıkış yok. Zombilerle yaşamayı kabul etmek zorundalar. Hiçbir yere gidemezler, bizim yaşadığımız hayatı göremezler.

Yeni doğan çocuklar Paris’in nasıl bir yer olduğunu bilemezler veya dünya tarihini değiştiren olaylar onların geleceğine etki etmeyecektir. Teknoloji, bilim, sanat ve diğer tüm şeyler durmuştur. Olduğu yerde saymaktadır. Bundan sonra gelecek her çalışma bulunan koşullar içerisinden şekillenecektir.

Harran, gece olunca çelik kapıları 3 kez kilitlemenin güvenlik anlamına gelmediği bir kent. Çaresiz yaşamların penceresinden, hayat sadece yaşam ve ölüm arasındaki ince çizgidir. İşte Dying Light tam olarak bu noktada fena çuvallıyor. Anlatabileceği tonlarca etkileyici hikaye içinden en basit, en sıradan ve en klişe olanları topluyor. Kyle Crane, son derece basit ve sıradan bir karakter. GRE (Küresel Yardım Örgütü) tarafından Harran’a gizli dosyaları bulması için yollanan bu arkadaşımız, zamanla kendini bu yardıma muhtaç insanlara adıyor.

Fakat dediğim gibi, hikaye o kadar sıradan ve kötü bir görev sistemiyle sunuluyor ki bir yerden sonra hem yan görevler hem de ana hikaye o kadar çok sıkıyor ki kendinizi parkur eğlencesine ve zombi kapışmacasına adıyorsunuz. Oradaki insanların hali bayağı bir yalan oluyor. (Destiny’de de aynı sorun vardı.)

Dead Island hikaye sunumundaki başarısızlığını ve atmosferindeki yalancı etkiyi bir yerden kurtarıyor: Oynanış. Bu oyunu oynamak gerçekten de eğlenceli sevgili okur. Özellikle parkur mekaniklerini benim gibi çok seviyorsanız, şimdiden Dying Light’ı düşünmeden alın derim.



Parkur sistemi, tıpkı Mirror’s Edge ve Titanfall'da olduğu gibi gayet iyi işliyor. Daha ilk dakikalardan vinçlerin tepesine tırmanıyor, atlayacağımız yeri kestirmeye çabalıyoruz. Parkurlar öyle süs olarak da durmuyor. Harran zaten bu iş için yapılmış. Zombiler sürüsüne bereket bir şekilde şehir sokaklarına yayıldığı için, ister istemez kendimizi Ezio gibi çatılarda buluyoruz. Ha, bu arada oldukça eğlenceli bir ayrıntı vereyim; ana karakterimiz olan Kyle’ı, parkur mekaniklerini popüler eden adamlardan biri olan Ezio’nun sesi Roger Craig Smith canlandırıyor. İşin kötü kısmı, Ezio’daki performansın yarısını Kyle’dan alamıyoruz.

Zombiler şehir nüfusundan sayılabilecek kadar çok demiştik. İşte parkur olayı burada devreye giriyor. Bir anda 20 zombiyle çevriliyken en yakın çatıya çıkmak, biraz soluklanmak inanılmaz rahatlatıcı bir his. Oyunda dayanıklılığımızı ne kadar geliştirirsek geliştirelim biraz sınırlı olduğundan, uzun süre yakın mücadeleye girişemiyoruz ve çözüm topuklamak oluyor.
 

Users Who Are Viewing This Konu (Users: 0, Guests: 1)

Üst