Hızlı Konu Açma

Hızlı Konu Açmak için tıklayınız.

Son Mesajlar

Konulardaki Son Mesajlar

Reklam

Forumda Reklam Vermek İçin Bize Ulaşın

Biyoloji Terimler Sözlüğü

Sergen Sertkaya

HM Üye
Kayıtlı Üye
Katılım
4 Nisan 2014
Mesajlar
311
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Sancaktepe, Turkey
Abiyogenez: Canlıların cansız maddelerden meydana geldiğini savunan görüş.

Açık dolaşım: Kanın damarlardan dokular arasındaki özel boşluklara yayılıp madde alış-verişi olduktan sonra toplayıcı damarlarla kalbe dönmesine denir.

Adaptasyon: Canlının yaşama ve üreme şansını artıran çevreye uyumunu sağlayan ve kalıtsal olan özellikleri.

Adenin: Adenintimin protein çiftinin bir azotlu bir bileşeni.

Adenozin trifosfat (ATP):Canlıların doğrudan kullandığı hücresel enerji molekülü biyolojik enerji.

Adrenalin:Böbrek üstü bezinden salgılanan hormon.

Aerobik solunum: Hücrede yalnız moleküler oksijenin kullanıldığı bir solunum şeklidir.

Aglütinasyon: Kan hücrelerinin kümeleşerek pıhtılaşması.

Akson: Sinir hücrelerinin uzun uzantısı.sinaptik bağlantıların sağlantığı uzantılardır

Aktif taşıma: Yarı geçirgen bir zarda maddelerin az yoğun ortamdan çok yoğun ortama enerji harcayarak geçmesi olayıdır.

Aktin: Kaslarda kasılmayı sağlayan protein yapıdaki ince iplikler.

Alel: Bir karakter üzerinde aynı yada farklı yönde etkili olan iki veya daha fazla genden herbiri.

Alg: Sulu ortamda yaşayan tek hücreli organizmalardır.Foto sentez yada fagosite yaparak beslenir

Allantoyis kesesi: Yumurta içindeki metabolik artıkların depolandığı embriyonik kese.

Alveol: Akciğerlerde genişlemiş küçük kesecik.

Amino asit: Proteinlerin yapı taşıdır. Bir amino asit amino grubu (NH2) ile bir karboksil grubu (COOH) taşıyan bileşiklerdir. Çok sayıda amino asit peptid bağları ile bağlanarak proteinleri oluşturur.

Amonyak (NH3): Protein metabolizması sonucu oluşan azot ve hidrojen bileşimi olan keskin kokulu bileşik.

Anaerobik solunum: Hücrede moleküler oksijenin kullanılmadığı bir solunum şeklidir.

Anizogami: Farklı şekil büyüklük ve yapıdaki gametlerin birleşimiyle yapılan eşeyli üreme şekli.

Antiasit: Asit giderici

Antidiüretik hormon: Böbreklerden suyun geri emilmesini sağlayan ve hipofizin arka lobundan salgılanan hormon.

Antijen: Canlı vücuduna dışarıdan giren ve antikor oluşmasını sağlayan yabancı madde.

Antikodon: tRNA'daki üçlü baz dizilişi.

Antikor: Vucuda giren yabancı maddeleri(antijen) yok etmek için vücudun ürettiği savunma maddesi.

Apandis: İnce bağırsak ile kalın bağırsağın birleştiği yerde parmak şeklinde bir çıkıntı.

Apandisit: Apandisin iltihaplanması.

Apoenzim: Enzimin koenzim olmadan etkinlik gösteremeyen protein kısmıdır.

Atmosfer basıncı: Atmosferin yer yüzünde bulunan her cisim üzerine yaptığı basınç. Deniz seviyesinde 760 mm'lik civa sütununun 1 cm2 alana yaptığı basınç "1 atmosfer" basıncıdır.

Amino-asit: Hücrelerimizi oluşturan proteinlerin yapıtaşı olan "canlı" moleküller. 20 ayrı türü vardır. Vücudumuzdaki proteinlerin hangi amino-asitlerden oluşacağını genlerimiz belirler.

Absorbsiyon: Bir maddenin enerjiyi veya diğer bir maddeyi emebilme, soğurma yeteneğidir.

Açık dolaşım sistemi: Hemen hemen tüm eklem bacaklılarda ve yumuşakçalarda bulunan, arter ve kan boşluğundan oluşmuş dolaşım sistemi.

Adenin: Nükleik asitlerin yapılarında bulunan azotlu bir pürin bazıdır.Adenin yapısına katıldığı bazı moleküller ; ATP, ADP, AMP, NAD, NADP vs.

Adenovirüsler: Çift zincirli DNA molekülüne sahip virüslere denir.Boyutları 70 - 80 nm olup hayvanlarda bazı tümörlere neden olur.

ADH: Metabolik faaliyetler sonucunda oluşan alkolleri, keton ve aldehit gruplarına çeviren enzimlerden birisi.

Aerob organizma: Ancak oksijen varlığında yaşayabilen organizmalara denir (tam tersi "Anaerob".

Alel gen: Bir geninin iki veya daha fazla alternatif formlarından birisi.

Anfetamin: Merkezi sinir sisteminde güçlü bir uyarıcı etkisin olan uyuşturucu madde.

ATP: Canlılarda enerji ihtiyacı için kullanılan ve parçalandığında 7000 kal. ısı açığa çıkaran biyokimyasal bir molekül.

Atriyum: Kalbin önde bulunan iki odası (kulakçık).

BAC (bakteriyel yapay kromozom): DNA parçacıklarını kopyalamakta kullanılan ve bir cins bakteride bulunan bir madde.

Bağışıklık: Bir organizmada mikroorganizmalara ve bunların oluşturduğu maddelere karşı oluşturulan normal olmayan şartlara karşı koymayı sağlayan doğal yada sonradan kazanılmış direnç.

Bakteri: Monera aleminde yer alan zarla çevrili gerçek ve belirgin çekirdeği ve organelleri bulunmayan prokaryotik yapıdaki en ilkel tek hücreli canlı.

Bal özüiçekler tarafından salgılanan tatlı ve genellikle kokulu bir sıvı.

Başkalaşım: Bazı böcek ve kurbağa gibi canlıların yumurtadan çıktıktan sonraki gelişme evrelerinde yapısal değişikliğe uğrayarak atalarına benzer hale gelmeleri.

Bazal metabolizma: Hayatın devamı için şart olan asgari metabolizma faaliyeti.

Bazal metabolizma hızı: Besin alınması ve hareketsiz durumda vücudu canlı tutmak için gerekli enerji tüketimi.

Beyin: Omurgalılarda kafatası içindeki merkezi sinir sisteminin bir bölümü.

Bistüri: Laboratuarda kullanılan keskin bıçak.

Biyogenez: Canlıların kendilerine benzeyen canlılardan oluştuğunu açıklayan görüş.

Biyokütle: Belirli bir alan ve hacimde bulunan canlı ağırlığa biyokütle denir.

Biyosfer: Dünyadaki bütün canlıların yaşadığı 16-20 km kalınlığında tabaka. Biyosferin deniz seviyesinden 8-10 km'si atmofere 8-10 km'si okyanusların dibine doğru uzanır.

Blastula: Döllenmiş yumurtanın bölünmeler sonucu ortası sıvıyla dolu olan bir hücre tabakasından oluşan yapı.

Bowman kapsülü: Nefronun ucunda glomerulusu saran yarım küre şeklindeki bölüm.

Bronş: Soluk borusundan ayrılan akciğerlere giden iki boru.

Bronşit: Bronşlarda bakterilerin yerleşip üreyerek iltihaplanması.

Biyoteknoloji: Özellikle DNA ve hücreyle ilgili konularda kullanılan biyolojik tekniklere verilen ad.

Bakteriyofaj: Bakterileri enfekte ederek ölümlerine neden olabilen virüslere verilen genel ad.

Balzam: Genellikle odunsu bitkilerden elde edilen reçine ve bu reçinelerden yapılan ilaç.

Besi doku: Bir tohumun çimlenip ilk yapraklarını verinceye kadar geçen sürede besin ihtiyacını karşılayan doku.

Bipolar: İki uçlu veya iki kutuplu olma durumu.

Birim zar: Elektron mikroskobunda arası açık renk iki koyu çizgi halinde görülen iki protein tabakası halinde bulunan lipit tabakasından oluştuğu varsayılan yapı.

Bivalent: Sentromeri henüz bağlı iki homolog kromozomun kardeş kromatitler oluşturmak üzere kendilerini eşlemesi sonucu oluşan grup.

Biyosfer: Canlı organizmaların birbirleriyle ilişkilerinin sürdüğü kayaç, su ve hava katmanlarından oluşan yeryüzü örtüsü.

Biyotik potansiyel: Bir populasyonda ölümlerin en az, çoğalmaların en yüksek düzeyde olması sonucu populasyonun en çok artma oranı.

Blastula: Bir zigotun bölünerek 8 hücreli bir hücre topluluğuna dönüşmüş haline denir.

Cenin: Gelişmenin erken dönemindeki embriyoya verilen ad.

Covper bezi: Seminal sıvının oluşturduğu bezlerden biri.

Crossing-over: Eşey ana hücrelerinde gerçekleşen mayoz bölünmenin profaz I safhasında oluşan tetratların kromatitleri arasındaki parça değişimi.

Çenek: Tohum yaprağı. Tohumun yapısındaki bitki taslağında bulunan yapraklardanherbiri.

Çift çenekli bitki (Dikotiledon): Embriyolarında iki çenek yaprak (kotiledon) bulunan bitkiler. İletim demetleri gövdede belirli bir düzende yerleşmiştir.

CDNA: Tamamlayıcı DNA. Haberci RNA şablonundan sentezlenerek elde edilen DNA şeklinde de tanımlanabilir.

C Vitamini: Meyve ve sebzelerde bulunan, eksikliğinde bağ dokusunda zayıflamara yol açan bir vitamin türü.

Cins: Canlıların sınıflandırılmasında kullanılan bir terim olup, türleri içerisine alan taksonomik bir gruptur.Örneğin köpek (Canis), meşe (Quercus) gibi.

Cıvık mantarlar: Hem bitkisel hemde hayvansal özellik gösteren, gövdeleri ya tek yada çok çekirdek içeren, uygun olmayan şartlarda " Sklerotyum " adı verilen bir kist oluşturan canlılar.

Dendrit: Sinir hücresinin kısa olan uzantısı.

Deoksiribonukleik asit (DNA): Canlılardaki yönetici molekül. Genetik bilgileri içeren ve hücre çekirdeğinde yer alan ikili sarmal molekül

Deoksiribonukleotid: DNA'nın yapıtaşı olan molekül.

Deoksiriboz: C5H10O4 bileşiminde olan ve DNA'nın yapı birimlerinden biri olan şeker. Genel adı pentoz olan monosakkarit.

Deplazmoliz: Plazmolize uğramış hücrenin tekrar su alarak eski haline dönmesi.

Dermis: Hayvanlarda derinin alt tabakasına verilen ad.

Difüzyon: Moleküllerin hareket enerjileriyle çok yoğun ortamdan az yoğun ortama hareket etmesi.

Dihibrit: İki karakter bakımından melez olan bireylere verilen ad.

Dikotiledon: Embriyosunda iki çenek yaprağı bulunan bitki.

Diploid: 2n kromozom takımı taşıyan hücre.

Disakkarit: İki mol monosakkaritin dehidrasyonu sonucu oluşan çift şeker. Maltoz sakkaroz laktoz gibi.

Diyabet: Şeker hastalığı.

Doğalgaz: Yer kabuğunun içinde metan etan gibi çeşitli hidrokarbonlardan oluşan yanıcı gaz.

Doku: Belirli bir işi yapmak üzere özelleşmiş hücreler topluluğu.

Dominant: Baskın gen.

Döllenme: Yumurta ve spermin birleşmesi.

Döllenme borusu: Spermlerin yumurtayla birleştiği ve zigotu oluşturduğu tüp.

Döl yatağı: Uterus. Dişi üreme sisteminde fetusu doğuma kadar beslemek ve barındırmakla görevli kas yapısında bir organdır.

Domain: Bir protein içerisinde bulunan ve kendine ait bir fonksiyona sahip bölüm. Tek bir protein içindeki domain bölümleri hep birlikte proteinin total fonksiyonunu belirler.

D - amino asit: Bakteri hücre duvarlarının polipeptidlerinde bulunan, proteinlerde bulunmayan amino asit.

Dalak: Omurgalı hayvanlarda lenfositlerin farklılaştığı ve alyuvarların parçalandığı, kan damarlarının bol olduğu lenfoid organlardan biri.

Deaminasyon: Bir molekülden amino grubunun çıkarılması işlemi.

Delesyon: Bir tip kromozom mutasyonu sonucunda DNA daki bir bazın yada bazların yok olması hali.

Dentin: Kollagen ve kalsiyum tuzlarından yapılmış omurgalı hayvanların dişinin içteki sert kısımı.

Difüzyon: Bir ortamda bulunan moleküllerin çok yoğun ortamdan az yoğun ortama doğru serbest hareketine denir.

Dimorfizm: Bir türün iki farklı forma sahip olma durumu.

Dominant: DNA üzerinde alel genler arasındaki baskınlık.

Duyu siniri: Dış yada iç reseptör organlardan yada duyu alıcılarından alınan uyartıları sinir merkezine ileten sinirler.

Düz kas: İç organların hareketini sağlayan ve istemsiz çalışan, demetler alinde, uzun, iğ biçimli, tek çekirdekli kas hücrelerinin bağ dokusu içerisinde meydana getirdiği kas tipi.

Efektör: Bir organizmanın uyarıya karşı reaksiyon gösteren vücut kısmı örneğin kas.

Ekdoderm: Embriyo gelişimi sırasında meydana gelen dış tabaka.

Eklem: İskelet sistemini oluşturan iki yada daha fazla kemiğin birbirne eklendiği kısım.

Ekoloji: Canlıların birbirlriyle ve çevreleriyle olan ilişkilerini inceleyen bilim dalı.

Ekosistem: Bir çevredeki canlı ve cansızların tümü.

Embriyo: Yumurtanın döllenmesinden sonra oluşan canlı taslağı.

Emülgatör: Besinlere katılan ve onların kararlı emülsüyon haline gelmesini sağlayan katkı maddesi.

Endoderm: Embriyo gelişimi sırasında meydana gelen iç tabaka.

Endokard: Kalbin içini örten bir sıra yassı epitel dokudan oluşan zar.

Endokrin bez: İç salgı (hormon) bezi.

Endosperm: 3n kromozomlu besi doku.

Enzim: Hücre içinde üretilen ve bütün hayat olatlarını başlatan hızlandıran protein yapısındaki Katalizör proteinlere verilen ad. Biyokimyasal tepkimelerin gerçekleşme sürecini hızlandırır ancak sürecin oluş biçimini etkilemezler.

Epididimis: Erkek üreme sisteminde testislerin üzerinde bulunan spermlerin olgunlaştığı ve kısa bir süre depolandığı yer.

Epitel: Vücut dış yüzeyini organların iç yüzeyini örten hayvansal doku.

Erepsin: Proteinlere etki eden ince bağırsak özsularında bulunan enzim.

Ergotin: Çavdar mahmuzu özütü. İlaç yapımında kullanılır.

Eşey: Cinsiyet.

Eşeyli üreme: Farklı iki eşey hücresinin birleşmesiyle bir canlı oluşması.

Eşeysiz üreme: Bir canlının özelleşmiş üreme hücrelerini meydana getirmeden tıpatıp atasına benzer canlıların oluşmasını sağlayan üreme şeklidir.

Etoloji: Canlıların davranışlarını inceleyen bilim dalı.

E.coli: Küçük boyutlu gen yapısı dolayısıyla genetik hastalık göstermeyen ve laboratuarda kolaylıkla üretilen bir cins bakteri. Bu sebeplerden dolayı genetik çalışmalarda yaygın biçimde kullanılır.

Elektroforesis: DNA parçacılkları ya da proteinler gibi iri molekülleri benzeri moleküllerle birarada bulunduğu karışımlarından ayrıştırmakta kullanılan bir yöntem.

Eksositoz: Tek hücreli bir ökaryot canlının artık maddelerini boğum yaparak hücre dışarısına atma işlemi.

Ektoderm: Bir organın veya derinin en dış örtüsü.

Endoderm: Bir organın veya derinin en dış örtüsü.

Endositoz: Tek hücreli bir ökaryotun besin maddelerini boğum yaparak hücre içerisine alma işlemi.

Enfeksiyon: Bakteri, virüs, mantar yada protozoonların organizmaya girmesi durumu.

Enzim: Organizmanın metabolik faaliyetlerini yürüten katalizör molekül (protein).

Eritrosit: Yapısında oksijen bağlama yeteneği olan hemoglobini bulunduran kan hücresi (alyuvar).

Erozyon: Ekolojik faktörler nedeniyle toprağın verimli tabakasının bulunduğu yerden, su, rüzgar, dalga ve buz gibi etkenlerle taşınması.

Eşik sinyali: Bir sinir hücresinde uyarının zarda değişiklik yapması için gereken minimum potansiyel farkı.

Fagositoz: Hücre zarından geçemeyen büyük katı moleküllerin yalancı ayaklarla hücre içine alınmasıdır.

Farinks: Ağız ve burun boşluklarıyla gırtlak ve yemek borusu arasındaki boşluk yutak.

Fauna: Belirli bir coğrafi alanda bulunan hayvan türlerinin tümü.

Fermantasyon: Bazı mikroorganizmaların ürettiği enzimlerin etkisiyle organik maddelerin uğradığı değişiklik.

Fetüs: Embriyonun üçüncü aydan doğuma kadar tüm organ taslakları oluşmuş hali.

Fibril: Telcik. (miyofibril=kas telciği; nörofibril=sinir telciği)

Fibrin: Kanın pıhtılaşmasıyla oluşan ipliksi ağsı yapı.

Filogenetik sıflandırma: Canlıların akrabalık derecelerine göre sınıflandırılması. Doğal sınıflandırma.

Filtre: Akışkan olan sıvı yada gazı süzmeye yarayan gözenekli madde. Akışkandaki asıltı çamursu ya da katı maddeleri ayırmaya yarar.

Fitoplankton: Çoğunlukla bir hücreli su yosunlarından oluşan sularda yaşayan bitki topluluğu.

Fiziksel Harita: DNA'daki kalıtıma bağlı olmayan yani her DNA'da bulunan tanımlanabilir nirengi noktalarını gösteren tablo. İnsan genleri için en ayrıntısız fiziksel harita 23 kromozomun eklemlenmelerini gösterir. En ayrıntılısıysa koromozomlardaki nükleotid dizilerini gösterir.

Fizyoloji: Canlılardaki yaşamsal olayları (işleyişi) inceleyen bilim dalı.

Flora: Belirli bir coğrafi alanda bulunan bitki türlerinin tümü.

Folikül: Memelilerde yumurtalıkta bulunan ve olgunlaşmış yumurtayı taşıyan kesecik.

Fosfodiester bağı: DNA'daki fosfat ile şeker arasındaki bağ.

Fosforilasyon: ATP üretimi.

Fosil: Milyonlarca yıl önce yaşamış canlıların korunarak bu güne kadar gelmiş kalıntıları.

Fotoreseptör: Işığı algılayabilen duyu hücresi almaç.

Fotosentez: Yeşil bitkilerin güneş enerjisi ve klorofil pigmenti yardımıyla CO2 ve H2O'dan besin maddelerini üretmesidir.

Fundus: Midenin genişlemiş kısmı.

Fagositoz: Bazı tek hücrelilerde sitoplazma içerisine uzanan tüpsü yapı.

Fauna: Bir ülke, bölge, özel bir çevre yada devreye has tüm canlılar.

Fenoloji: Çiçek açma, üreme, göç gibi iklime ve çevre koşullarına bağlı, periyodik biyolojik olayların incelenmesi ve kaydı.

Filotaksis: Gövde ekseni üzerinde yaprakların diziliş şekli.

Folikül: Küçük kese şeklindeki yapılara verilen genel ad.

Fosfataz: Bir molekülden su kullanraka fosfat grubunu ayıran enzim.

Fosfoprotein: Protein sentezlendikten o proteine proteinkinazlarla fosfor eklenmiş hali.

Fosforilasyon: Bir moleküle forfor bağlanması için yürütülen biyokimyasal reaksiyonlar.

Fotoreseptör: Göze gelen fotonların çarptığı ve zarında elektriksel bir uyarı meydana getirdiği özelleşmiş sinir hücresi.

Fruktoz: Genellikle meyvalarda bulunan ve yapısında 6 karbon atomu içeren bir çeşit şeker molekülü.

Gamet: Erkek ve dişi üreme hücresina verilen ad.

Gangliyon: Merkezi sinir sistemi dışında bulunan sinir hücrelerinin gövdelerinden oluşan sinir düğümü.

Gen: DNA molekülünün ortalama 1500 nukleotitten oluşmuş canlının kalıtsal özelliklerinden herhangi birini taşıyan parçası. Kalıtımın temel fiziksel ve işlevsel birimi. Her gen protein veya RNA molekülü gibi özel bir işlev taşıyan kromozomların belli bir noktasındaki nükleotid dizilerinden oluşur.

Gen Ailesi: Benzer ürünler veren ve birbiriyle yakından ilintili genlerin meydana getirdiği grup.

Gen Haritalaması: Bir DNA molekülündeki genlerin göreceli konumlarının belirlenmesi. Bu haritalamada hangi genin bir diğerine göre molekülün neresinde yar aldığı ve aralarında neler bulunduğu belirlenir.

Gen Tedavisi: Kalıtsal bozukluğun düzeltilmesi için sağlıklı DNA'nın hastalıklı hücrelere doğrudan zerk edilmesi.

Genetik Kod: mRNA boyunca üçlü gruplar halinde bulunan ve protein sentezleme sırasında üretilen aminoasit dizilerinin düzenini belirleyen nükleotid dizileri.

Genetik: Belirli kalısal özelliklerin örüntüsünü inceleyen bilim dalı. Genom: Her bir canlının kromozomlarında yer alan kalıtsal malzeme.

Genom Projesi: İnsanın ya da başka canlıların genomlarının tamamının ya da bir kısmının haritasını ve diziliş biçimlerini saptamayı hedeflemeye yönelik araştırmalar.

Glikojenayvanlarda besinlerle alınan karbonhidratların karaciğer ve kaslardaki depo şekli.

Glikoz: (Heksoz) C6H12O6 molekül yapısındaki karbonhidrat.

Gliserin: Lipidlerin (yağların) yapısına katılan temel bir madde.

Glomerulus: Böbrekteki nefronların bowman kapsülü içinde bulunan kılcal kan damarları ağı.

Glukagon: Pankreas tarafından üretilerek kana verilen kan şekerini artırıcı etki yapan hormon.

Gonad: Üreme hücrelerini meydana getiren üreme organları.

Granül: Stoplazmada bulunan küçük tanecikler.

Guatr: Tiroid bezinin büyümesi sonucu oluşan hastalık.

Gutasyon: Bitkilerin yapraklarından damlalar halinde su atılması.

Galaktoz: Altı karbonlu bir tür şeker (aldoz şekeri).

Gamet: Dişi veya erkek üreme hücrelerine verilen genel ad.

Gastrin: Mide suyunun salgılanmasını uyaran ve mideden salgılanan bir peptit hormonu.

Gastrula: Embriyonun blastuladan sonra oluşan, hücreleri içeri çökmesiyle ilk bağırsak boşluğunu meydana getiren erken embriyonik safha.

Genom: Bir organizmanın sahip olduğu genetik şifrelerin tamamı.

Glikolipit: Genellikle hücre zarlarında bulunan, lipitlerin şeker moleküllerine kovalent bağlarla bağlanması ile meydana gelen bileşik lipit.

GTP: Hücre içerisinde meydana gelen bazı biyokimyasal reaksiyonlarda enerji için kullanılan bir tür molekül (Guanozin tri fosfat).

Guanin: DNA ve RNA nın yapısına katılan bir pürün bazı.

Habitat: Bir organizmanın doğal olarak yaşadığı ve üreyebildiği yer.

Haploid: Olgun bir üreme hücresinde bulunan kromozom sayısı vücut hücrelerinin sahip olduğu kromozom sayısının yarısına sahiptir. Kromozom sayısının yarıya inmesi sonucu oluşan "n" sayıda kromozom taşıyan hücrelere haploid hücre denir.

Havers kanalı: Kemik dokudaki sinir ve kan damarlarının geçtiği kanal.

Hemoglobin: Alyuvarlarda O2 ve CO2 taşıyan demir içeren protein.

Hermafroditizm: Her iki eşeyede sahip canlı

Heterosis: (melez gücü) Melezlerin atalarına göre kazandıkları üstünlük.

Hibrit: Melez

Hibridizasyon (Melezleme): Birbirini bütünleyen iki DNA zincirinin biraraya gelerek ikili sarmal biçimindeki molekülü oluşturması.

Hipotalamus: Ön beynin alt bölgesi olup bazı organ ve bezlerin çalışmasını düzenleyen kısmı.

Histoloji: Dokuları inceleyen bilim dalı

Homeostasi: Bir organizmanın içinde yaşadığı ortamla madde alış verişi yaparak kendi iç ortamını belli sınırlar arasında dengede tutması.

Homojen: Bütün birimleri aynı yapıdai aynı nitelikte olan

Homolog kromozom: Biri anneden diğeri babadan gelen aynı gen çiftine sahip kromozomlar.

Hormon: Vücudun bir kısmında oluşturulan sonrada difüzyonla yada kan dolaşımıyla diğer kısımlarındaki hücrelere taşınarak onların çalışmalarını düzenleyen özel maddeler.

Habitus: Bir bitki yada hayvanın genel görünüşü.

Haploit: Tek bir kromozom takımı kapsayan hücre yada organizma (Örneğin insan gametlerinde bulunan toplam 23 adet kromozom bir haploit oluşturur).

Heksoz: Altı karbonlu monosakkarit.

Helikaz: DNA nın kopyalanması sırasında DNA nın helik zincirini fermuar gibi açan enzim.

Hemoglobin: Eritrositlerin içerisinde bulunan, yapısında demir atomu bulunduran ve oksijen bağlayabilen bir tür molekül.

Hepatit B: Kan yoluyla bulaşan ve karaciğer rahatsızlıklarına yol açan bir tür virüs.

Herbivor: Otlarla beslenen hayvanlara verilen genel ad.

Heterojen: Değişik karakterlere yada yapılara sahip olan.

Hidroliz: Bir molekülün kovalent bağlarının su ile parçalanarak ayrılan kısımların birine H diğerine OH grubunun eklenmesi.

Hipotonik: İzotonik sıvıdan daha düşük osmotik basınca sahip olan sıvı.

Islah: Bitki yada hayvanlarda türün iyileştirilmesi işlemi.

İmplantasyon: Döllenmiş yumurtanın rahim'in (uterus) Yumuşak dokusuna gömülmesi döl tutma

İnorganik madde: Canlılardan elde edilmeyen ve canlıların yaşadığı çevrede bulunan maddeler(karbondioksit su tuz vs.)

İnsülin: Pankreasın ürettiği kan şekerini azaltan hormon

İnterferon: Hücrelerin virüslere karşı ürettiği özel savunma maddesi.

İris: Gözün saydam tabakasının altındaki damar tabakadan oluşan renkli kısmı.

İzolasyon: Ayrılma yalıtım. Biyolojide herhangi bir sebeple populasyondaki fertlerin birbirleriyle olan ilişkilerinin kesilmesi.

IAA: Bitkilerde büyümeyi teşvik eden bir çeşit hormon.Uzun adı " İndol asetik asit ".

Jel: Kolloit sıvıların yada sollerin pıhtılaşması ile oluşan pelte koyuluğunda madde.

Jel elektroforez tek: Aynı elektrik yüklü moleküllerin jel matriks içerisinde büyüklüklerine göre ayrılması tekniği.

Jelatin: Açık sarı, suda çözünebilen ve hayvanlardan elde edilen pelte kıvamında, suda kaynatıldığı zaman çözünen, oda sıcaklığında katı hale geçen bir protein.

Kadavra: Tıp öğreniminde üzerinde çalışmak için hazırlanmış ölü insan ya da hayvan vücudu.

Kapalı Dolaşım: Kanın kalp ve damarlardan oluşan kapalı bir sistem içerisinde dolaşmasıdır.

Kas tonusu: İskelet kaslarının dinlenme durumundaki kasılı hali.

Katalizör: Kimyasal tepkimeye katılmadan tepkimenin hızını artıran madde

Kazein: Sütte bulunan bir çeşit protein.

Keratin: Omurgalı hayvanların derisinin tırnak saç boynuz gibi yapılarında bulunan suda çözünmeyen sert protein.

Klon: Genetik olarak birbirinin aynı olan canlılar.

Klorofil: Fotosentaz olayında güneş enerjisini kimyasal enerjiye çevirenyeşil pigment maddesi.

Kloroplast: Yeşil rekli klorofil pigmentini taşıyan plastid.

Kodon: Özel bir amino asiti şifreleyen üç nukleotitten olşan mRNA üzerindeki birim.

Kohezyon: Aynı cins moleküller arasındaki çekim kuvveti.

Kohlea: İç kulakta salyongozda bulunan yapı.

Kolesistokinin: İnce bağırsaktan salgılanan ve karaciğeri uyaran hormon.

Koloni: Aralarında işbölümü yapan tek hücreli organizmaların bir araya gelerek topluluk oluşturmaları.

Kolloid: Parçacık büyüklüğü 1-100 mm olan madde

Kondrin: Kıkırdak yapı hücrelerinin salgıladıkları ara madde.

Kondrosit: Kıkırdak doku hücreleri.

Konjugasyon: İki hücrenin geçici olarak gen alış-verişi yapmak için birleşmeleri.

Konsantrasyon: birim hacimde bulunan madde miktarı.

Kornea: Gözün ön tarafında sert tabakanın saydam kısmı.

Kozmik: Yıldızlar arası uzaylarla ilgili olan

Kozmik madde: Evreni meydana getiren madde.

Kromotin iplik: Dinlenme halindeki ökaryot hücrenin çekirdeğinde bulunan kromozomların karmaşık hali.

Kromozom: Prokaryot ve ökaryot hücrelerde üzerlerinde genleri taşıyan DNA ve nükleoproteinden oluşmuş yapı. Hücrenin kendi kendini eksiksiz olarak kopylalamasına yarayan tüm bilgileri içeren ve hücre çekirdeğinde yer alan DNAlar.

Kroner damarlar: Kalbi besleyen ince atardamarlar.

Krossing over: Mayoz bölünmede tetratların kromotidleri arasında karşılıklı gen alış-verişi parça değişimi.

Kilobase: 1000 nükleotidlik DNA parçalarını esas alan ölçü birimi.

Klon Bankası (Genom arşivi): Bir canlının tüm genomunu temsil eden DNA parçacıklarının klonları.

Kafein: Kahve taneleri ve çay yapraklarında bulunan, merkezi sinir sistemi üzerinde uyarıcı etkisi olan, fosfodiesteraz aktivitesini engelleyen bir pürin alkaloit.

Kalaza: Kuş yumurtalarında vitellusu (yumurta sarısı) karşılıklı iki taraftan zara bağlayan iki sarmal banttan her biri.

Kalsitonin: Tiroid bezi tarafından salgılanan, kemiklerde kalsiyum depolanmasını hızlandıran bir hormon.

Kalıtım: Canlının genetik şifresinin kendisinden sonra gelen nesle/yavrulara aktarılması.

Kanser: Organizmada meydana gelen ve hücreleri kontrolsüz büyüyen kötü huylu tümörlere verilen genel ad.

Kapsit: Virüslerin nükleik asitinin dışında bulunan, bazı virüslerde tek tip, diğerlerinde birkaç tip proteinden oluşan protein kılıf.

Karbon ucu: Polipeptid zincirinin (protein)serbest COO (-) grubunu kapsayan ucu.

Kloforil: Bitki hücrelerinde " Kloroplast " adı verilen bir pigmentin içerisinde bulunan ve ışık enerjisini absorbe ederek kimyasal enerji halinde depolayan bir tür molekül.

Koenzim: Bir enzimi aktif hale getiren, enzimin protein olmayan bileşeni.

Kromozom: Hücrenin bölünme aşamasında görülen, iğ ipliklerinin kısalıp dönümler yaparak meydana getirdiği yapılar.

Lenf: Akyuvar içeren kan plazmasına benzeyen renksiz sıvı.

Lokus: Kromozomların üzerlerinde genlerin bulunduğu özel yerler.

Lop: Beyin karaciğer gibi organların parçaları bölümleri.

Lökosit: Akyuvar fagositoz yapan antikor üreten renksiz kan hücresi.

Lütein: Folikül hücrelerinde meydana gelen yumurta sarısına renk veren pigment.

Laktoz: Sütte bulunan ve sütün buharlaşmasıyla kristal halde toplanan bir disakkarit.Süt şekeri.

Larva: Ergin karakterlerini kazanmadan önceki genç hayvan.

Lenfatik sistem: Omurgalılarda vücuda yayılmış, kan dolaşım sisteminin uçlarına bağlı ince kılcal ağ.

Leptoten: Mayoz bölünme profazında görülen ve kromatin maddesinin ince iplikler halinde ortaya çıktığı erken evre.

Liyaz: Bir molekülün parçalanmasını yada bir grubun molekülden uzaklaştırılmasını sağlayan enzimler.

Lokus: Bir genin kromozom üzerinde bulunduğu bölgeye verilen ad.

Lusiferin: Derin deniz balıkları, sölenterler, ateş böceği gibi organizmalarda enzimle okside olunca ışık veren bir tür madde.

Lökoplast: Bitki hücrelerinde yada bazı kamçılı tek hücrelilerde bulunan renksiz plastitler.

Lösemi: Beyaz kan hücrelerinde görülen kanserlerin genel adı.

Matriks: İçinde biyolojik olayların oluştuğu cansız sıvı ortam.

Melez: Herhangi bir karakter yönünden farklı iki arı dölün çaprazlanması sonucu oluşan heterozigot döl.

Mesane: Boşaltım sisteminin idrar toplanan torbası.

Mezenşim: Embriyonun gastrula safhasında aktoderm ve endoderm arasında meydana gelen hücre yığını.

Metabolizma: Canlı organizmanın hücreleri içinde meydana gelen ve enzimlerle kontrol edilen olayların hepsi. Metabolizma ile enerji üretimi ve madde yapımı gerçekleştirilir. ATP üretimi ve protein sentezi iki önemli metabolik reaksiyondur.

Metagenez: Döl değişimi.

Mezoderm: Embriyo gelişimi sırasında meydana gelen orta tabaka.

Mezozom: Bakterinin üremesi sırasında bakteri zarından kıvrımlar yaparak meydana gelen mitokondri benzeri yapı.

Mikron (m ): Milimetrenin binde biri (1m =1/1000 mm)

Mitoz: Bir hücreden aynı özellikte iki yeni hücre oluşturan hücre bölünmesi.

Miyelin: Bazı nöronların aksonlarının dışını saran uyartı iletimini hızlandıran yağlı madde(kılıf)

Miyokard: Kalp kası

Miyozin: Kas hücrelerinde kasılmayı sağlayan protein yapıdaki kalın iplikler.

Modifikasyon: Çevre etkileriyle canlıların fenotiplerinde meydana gelen değişiklikler.

Monohibrit: Tek karakter bakımından melez.

Monomer: Büyük moleküllerin hidrolizi sonucu oluşan en küçük yapı birimi.

Monoploid: (Haploid) tek (n) sayıda kromozoma sahip hücre.

Mukoza: Sindirim borusu soluk borusu gibi iç organların iç yüzeyini örten ve mukus sıvısı salgılayan ince tabaka.

Mukus: Mukozada yer alanmukus hücreleri tarafından salgılanan kaygan sümüksü koruyucu sıvı.

Mutaston: Canlılarda çevre şartlarıyla meydana gelen ve kalıtsal olan DNA dizisinde ortaya çıkan ve kalıtımla aktarılabilen değişiklik.

Makrofaj: Kan dokusundaki monositlerden farklılaşarak oluşan, bağ dokusunda makrofaj, akciğerlerde alveolar makrofaj, merkezi sinir sisteminde mikroglia ve kemik dokusundaki osteoklastlarla aynı olduğu düşünülen, mikroorganizmaları fagosite edip yok eden bağ dokusu hücresi.

Mantar: Mikroskopik yada makroskopik olan parazit, saprfit yada simbiyoz olarak yaşayan, klorofilsiz, zehirli yada zehirsiz olan canlı yapı.

Maya: Ekmek mayalanmasında kullanılan canlı yada ölü, tek hücreli mantar yada bakteriler.

Megaspor: Bazı deniz bitkilerinin üreme bölgelerinde meydana gelen, büyük sporlara verilen genel ad.Sporangiyum.

Mikrosapor: Bazı deniz bitkilerinde erkek üreme bölgeleri tarafından üretilen küçük eşey hücreleri.Mikrospor.

Mikrovillus: Silindirik yada kübik epitel (örtü) hücrelerinin üst yüzeylerinde emme yüzeyini genişletmek için hücrenin sitoplazmasından dışarı doğru yaptığı uzantılardır.

Misel: Yağ moleküllerinini, çözünmediği bir sıvı madde içerisine bırakıldığı zaman oluşturduğu küçük partiküller.

Monomer: Organik molekülleri oluşturan birim yapıların her biri.

Mutant: DNA sında değişiklik (mutasyon) meydana gelmiş olan canlı.

Mutualizm: İki canlının birbirlerinden faydalanarak birlikte yaşamaları.

Nefridyum: Omurgasız hayvanlarda bulunan boşaltım organı.

Nefrit: Böbreklerdeki nefronların iltihaplanması sonucu oluşan hastalık.

Nefron: Omurgalı böbreğinin idrar oluşturan yapısı ve işlev birimi.

Nitrit asit: (HNO3) Niterat asidi. Yüksek derecede aşındırıcı renksiz ve dumanlı sıvı. Zehirleyicidir ve şiddetli yanıklara yol açar.

Nöroglia: Sinir dokuda nöronlara desteklik yapan yardımcı hücreler ara nöronlar.

Nöron: Sinir hücresi.

Nötr atom: Elektron ve proton sayısı birbirine eşit olan atom

Nükleoprotein: proteinlerin nukleik asitlerle kurduğu moleküler birlik.

Nükleotid: Nukleik asitlerin ( DNA RNA) yapı birimleri.

Nukleus (Çekirdek) : Hücredeki genetik malzemeyi barındıran kısım.

Nefron: Böbreğin yapı ve görev bakımından birimi olup malphigi cisimciği, dalgalı kanallar ve Henle ilmiğinden oluşur.

Nekroz: Hücrelerin ve dokuların ölmesi durumu.

Nikotin: Bir nörotransmitter olan asetilkolinin faaliyetini engellediği için zehirli olan ve tütünden elde edilen bir alkaloyid.

Nimfa: Yarı başkalaşım gösteren böceklerde, dış görünüşü ergine benzeyen, fakat eşey organları ve kanatları tam olarak gelişmemiş evre.

Nişasta: Bitkilerde depo maddesi olarak meydana getirilen polisakkarit (C6-H10-O5).

Nokta mutasyonu: DNA kopyalanması sırasında bir baz çiftinde meydana gelen değişiklik.

Nükleaz: Nükleik asitleri kısa oligonükleotit parçalarına yada tek nükleotide hidrolize eden enzimler grubu.

Nükleotid: İki şeker, bir pürin ve bir pürimidin bazından oluşan tek bir DNA sırası.

Nörogenez: Gelişme sırasında sinir sisteminin gelişme safhası.

Nöron: Birçok dentrit ve uzun bir aksondan oluşan sinir hücresi.

Oksidasyon: (Yükseltgenme) Elektronların bir atom ya da molekülden ayrılmasını sağlayan kimyasal tepkime.

Oogenez: yumurtanın meydana gelmesi olayı.

Oosfer: Yumurta hücresi dişi gamet.

Organel: Hücre içinde belirli bir görevi yapmak üzere özelleşmiş ve zarla çevrili yapılar. Çekirdek mitokondri kloroplastlar gibi.

Organogenez: Embriyo tabakalarından organların meydana gelmesi.

Osein: Kemik dokunun ara maddesi.

Osteosit: Kemik dokuyu oluşturan kemik hücreleri.

Otolit: Kulak taşı.

Osmoz: Suyun yoğunluğunun çok olduğu yerden az olduğu yere doğru yarı geçirgen zardan geçmesi.

Ototrof: Kendi besinini kendi yapabilen canlılar.

Ovaryum: yumurtalık yumurtaların meydana geldiği yer.

Onkogen: Bazı türleri kanserle de ilşkili olan bir gen. Onkogenlerin çoğu doğrudan ya da dolaylı olarak hücrelerin büyüme hızını etkiler.

Otoradyografi: Özel maddelerle boyanmış moleküllerin ya da molekül parçalarının röntgen ışınlarıyla incelenmesi.

Ökaryot hücre: Zarla çevrili organelleri ve gerçek çekirdeği olan hücre.

Özümleme: Canlı organizmanın dışarıdan aldığı besin maddelerini parçalayıp yeniden kendine özgü maddelere dönüştürmesi.

Özüt: Bir doku örneğinin parçalanmış hali.

Oksinler: Bitki organizmalarında bulunan ve büyümeyi sağlayan hormonlara verilen genel ad.

Oksotrof: Ana ve babanın genlerinde bulunmasına karşın kendi büyümesi için gerekli molekülü sentezleyemeyen mutant mikroorganizma.

Omurilik: Omurga içerisinden geçen sinirsel doku.

Oogami: Genellikle büyük hareketsiz dişi gamet ile küçük ve hareketli erkek gametin birleşmesi.

Oosit: Dişi eşey organında eşey hücrelerinin oluşması sırasında oogonyumdan değişen ve iki mayoz bölünmesi geçirecek olan hücre.

Oospor: Oomiset mantarlarda, alglerde ve protozoonlarda döllenmiş oosferde gelişen kalın duvarlı zigot.

Operatör gen: Bakteri yada virüs genomunda repressör (baskılayıcı) proteini bağlayan ve yanındaki genin transkripsiyonunu kontrol eden gen.

Organik madde: Doğal olarak bulunmayıp canlı organizmalar tarafından senezlenen maddeler.

Ototrof: Kendi besinini kendi karşılayabilen canlılar (Örneğin bitkiler).

Parasempatik: Organların çalışmasına yavaşlatıcı etki yapan otonom sinir sisteminin bölümü.

Partenogenez: Yumurtanın döllenme olmaksızın gelişerek yeni canlı meydana getirmesi.

Patojen: Hastalık yapıcı özelliği olan mikroorganizma veya madde.

Patoloji: Hastalık bilimi hastalığın nedenlerini araştıran uzmanlık dalı.

Pepsin: Mide öz suyunda bulunan ve proteinleri sindiren enzim.

Pepton: Proteinlerin mide öz suyunda sindirime uğramış son hali.

Periost: Kemik zarı. Kemiklerin dışında bulunan kemik dokunun beslenmesini onarılmasını sağlayan zar.

Peristaltik: Sindirim sistemi gibi bazı organların çeperlerindegörülen ritmik ve kuvvetli kasılıp gevşeme hareketleri. Bu ritmik kasılma dalgalarıorgan içindeki maddeyi hareket ettirmeye yardımcı olur.

Periton: Karındaki organları saran iki katlı karın zarı.

pH: Bir sıvının asit veya bazlık derecesini gösteren değer.

Pigment: Hücrelere özgü renk veren madde.

Pinositoz: Hücre zarından doğrudan geçemeyecek kadar büyük moleküllü sıvı maddelerin hücreye alınması.

Plasenta: Çoğu memelide embriyonun besin ve gaz alış-verişini sağlayan yapı.

Plazmid: Bakteri stoplazmalarında bulunan ve kromozom gibi davranan DNA'lar.

Pleura: Akciğerleri saran iki katlı zar. Akciğer dış zarı.

Polipeptid: Protein molekülünün yapısında bulunan amino asit zincirlerinin bir parçası.

Populasyon: Belirli bir bölgede yaşayan aynı türe ait bireylerin oluşturduğu topluluk.

Por: Gözenek küçük delik.

Prokaryot hücre: Zarla çevrilmiş özel organelleri ve gerçek çekirdeği olmayan hücreler. Bakteriler ve mavi-yeşil algleri içine alan monera alemindeki canlılar.

Protein: Yapısında karbon hidrojen oksijen ve azot gibi elementleri bulunduran temel moleküllerdir. Amino asitlerin peptid bağlarıyla birleşmesinden oluşur. Belli bir sırada dizilmiş bir veya birkaç amino-asit zincirinden oluşan büyük moleküller. Bu dizilişi genetik kodlamadaki nükleotidler belirler. Proteinler vücudumuzdaki hücrelerin dokuların ve organların oluşması işlevlerini görebilmesi ve bunu uyum içinde yapmaları için gereklidir. Her proteinin kendine özgü bir işlevi vardır. Sözgelimi hormonlar ve enzimler adlarını duyduğumuz protein türlerinden ikisidir.

Protoplazma: Hücrenin çekirdeği ile sitoplazmasına verilen ad.

Paleontoloji: Fosilleri inceleyen, yaşları ve anatomik yapıları hakkında fikir yürüten bilim dalı.

Pankreas: Genel olarak midenin sol yanında yer alan, hem iç salgı hemde dış salgı ile görevli olan karma bez.

Paratroit hormon: Paratroit bezinden salgılanan, kalsiyumun bağırsaktan emilimini, böbreklerden atılmasını, kemiklerden serbest hale geçirilmesini ve hücreler arasındaki kalsiyum iyon konsantrasyonunu kontrol eden hormon.

Patoloji: Hastalıklarla uğraşan bilim dalı.

Penisilin: " Penicillium notatum " isimli bir mantar tarafından üretilen ve bakteri hücre duvarının sentezini engelleyen bir antibiyotik.

Periderm: Ağacın kabuk kısmı. Birçok gövde ve köklerde ikinci büyüme ile epidermisin yerini alan doku.

Perikarp: Kalbin en dış örtüsüne verilen ad.

Proteoliz: Proteinlerin amino asitlerine kadar parçalanması işlemi.

Protozoon: Tek hücreli canlılara genel olarak verilen ad (örneğin algler, mantarlar, bakteriler vs.) Pseudopod

Refleks yayı: Duyu ara ve motor nörondan oluşan en basit mekanizma.

Rekombinant DNA: Farklı biyolojik kaynaklardan elde edilen DNA moleküllerinin birleşmesinden oluşan yapı. Hücre sıvısında ve çekirdeğinde bulunan kimyasal bir maddedir. Protein sentezlemesi başta olmak üzere hücre içi kimyasal faaliyetlerde çok önemli bir rolü vardır. Yapısı DNA'ya benzer. Ama herbiri farklı işlevlere sahip birkaç cinsi vardır.

Rekombinasyon: Mevcut genlerin yeni genotipleri oluşturacak şekilde bir araya gelmesi.

Rektum: Kalın bağırsağın anüsle sonlanan düz kısmı.

Rejenerasyon: Canlılarda görülen yaraların ve yıpranmış organların yenilenmesi olayı.

Replikasyon: DNA'nın kendini eşlemesi.

Reseptör: Çeşitli uyarıları alabilen ve duyu organlarının yapısında bulunan özelleşmiş hücre hücre grupları veya sinir uçları. Almaç

Resesif gen: Etkisini fenotipte gösteremeyen ve çekinik olan gen.

Restriksiyon enzimi: DNA'yı parçalamaya kesmeye yarayan enzimler.tyutn

Retina: Gözün ağ tabakası.

Ribozomal RNA: Hücre ribozomlarında bulunan bir çeşit RNA.

Ribozom: Hücrede protein sentezinin yapıldığı yerlerdir. Özel ribozomal RNA'larla proteinler içerir.

Radyobiyoloji: Radyasonun canlılar üzerine nasıl etki ettiğini inceleyen bilim dalı.

Radyoekoloji: Radyason ve ekolojik sistem arasındaki ilişkiyi inceleyen bilim dalı.

Reçine: Çam, elma, erik gibi bazı odunlu bitkilerin salgıladıkları katı yada yarı akışkan, yarı saydam, suda çözünmeyen salgı maddeleri.

Refleks: Bir uyarıya verilen ani cevap. Alınan uyartı sonucunda meydana gelen impulsa, beyne iletilmeksizin verilen cevap.

Replikasyon: DNA nın çözülerek ortamdaki serbest bazları kullanıp kendinin bir kopyasını çıkarması işlemi.

Replikon: DNA molekülünde bir kopyalama kökeni kapsayan ve peş peşe kopyalanan nükleotit dizilerinden oluşan uzunluk.

Resesif: Bir genin kendini fenotipte gösterememesi durumu.Çekinik gen.

Ribozim: Ortamda herhangi bir protein bulunmadığı zaman enzim özelliği gösteren saf RNA.

RNA polimeraz: DNA dan RNA sentezini gerçekleştiren enzim.

Rodopsin: Göz organında bulunan ve fotonun ilk olarak çarptığı bir çeşit protein.

Sarkolemma: Kas telini saran zar.

Sedimentasyon: Çökelme.

Segmentasyon: Bir vücut yada yapının benzer parçalara bölünmesi zigotun geçirdiği bölünme evreleri.

Sekretin: On iki parmak bağırsağının salgıladığı hormon.

Seleksiyon: Seçilim ayıklama.

Sentromer: Kromozomlarda kardeş kromotidleri bir arada tutan kısım.

Serum: Kanın pıhtılaşmasından sonra hücrelerinden ayrılmış açık sarı renkli sıvı kısmı.

Sinaps: İki nöronun veya nöronla başka bir hücrenin bağlandığı yer.

Sitoloji: Hücreyi inceleyen bilim dalı.

Sperm: Erkek üreme hücresi.

Süksesyon: Bir bölgede yaşayan çeşitli türlerin belirli bir zaman içinde birbirlerini izleyerek ortaya çıkmaları; ekolojik süksesyon.

Süspansiyon: Asıltı. Bir akışkan içinde yüzen sıvı parçacıkların oluşturduğu sistem.

Safra tuzları: Safra kesesinden ince bağırsağa salgılanan ve yağların misellere (küçük partiküller) dönüşümünü sağlayan biyokimyasal maddeler.

Sekretin: Sindirim sırasında onikiparmak bağırsağı tarafından meydana getirilen ve pankreas sindirim enzimleri salgılamak üzere uyaran bir polipeptid hormonu.

Selüloz: Bitki hücrelerinin çeperlerinde bulunan ve oldukça sağlam bir yapıya sahip olan polisakkarit molekülerinden oluşan madde.

Sentriyol: Hücre bölüneceği zaman kutuplara göç eden, iğ ipliklerinin yapımında rol oynayan organellerdir.

Serebral: Beyin organıyla ilgili yapı. Beyine bağlı.

Serum: Kanın pıhtılaşmasından sonra ayrılan sıvı kısım.

Sesil: Bir organizmanın sap, gövde ve pedisel gibi yapıları olmaksızın doğrudan bir yere oturması (Örneğin deniz tabanına oturması).

Sessiz mutasyon: Meydana geldiği gen üzerinde, daha sonra bugen tarafından üretilecek proteinin fonksiyonunu değiştirmeyen mutasyonlardır (etkisiz mutasyon).

Sil: Bazı tek hücrelilerde hareti sağlayan, yine bazı organizmaların akciğer borularında senkronize hareket ederek toz vb. partikülleri akciğerden uzaklaştıran kamçı benzeri yapı.

Sinüs: Organların yada dokuların arasındaki boşluk yada her hangi bir açıklık.

Sölom: Hayvanlarda bir epitel (sölom epiteli) ile astarlanmış olan vücut boşluğuna verilen ad.

Tetrat: Mayoz bölünme sırasında homolog kromozomların birbirlerine sarılarak oluşturdukları dört kromotitli yapı.

Transgenik canlı: Rekombinant DNA teknolojisiyle yabancı bir genin yerleştirildiği canlı.

Transkripsiyon: (yazılma) DNA ipliklerinin birinden genetik bilgilerin yeni sentezlenen mRNA'ya aktarımı.

Translasyon: (okuma) mRNA'nın sentezlendikten sonra stoplazmadaki ribozoma bağlanıp amino asitleri tRNA'lar yardımıyla sıraya koyması.

Tümör: İnce bağırsağın iç yüzeyindeki sindirilmiş besinleri emip kana karıştıran parmaksı uzantılar.

Telomere: Kromozomun bitiş kısmı. Bu özel yapı doşğrusal DNA moleküllerinin kendi kendini üretmesi ve dengeli yapısını koruması işlerine yarar Transkripsiyon: Bir DNA parçasından kopyalanan RNA sentezi.

Taksonomi: Canlıların sınıflandırılması ve bu sınıflandırmada kullanılan kural ve prensipler.

Takım: Canlıların sınıflandırılmasında kullanılan, familya ve sınıf arasındak bulunan, yakın benzerlik gösteren organizmaların meydana getirdiği taksonomik birlik. Ordo.

Terminatör gen: RNA polimerazın transkripsiyonu durdurmasına neden olan DNA dizisi.

Termofil: Yüksek sıcaklıklarda yaşayabilen mikroorganizmalara verilen genel ad (termofil = ısıyı seven).

Timin: DNA yapısına katılan fakat RNA yapısına katılmayan bir primidin bazı.

Timpanum: Orta kulağı oluşturan davul şeklindeki boşluk.Aynı zamanda böceklerin işitme organı, timpanal organ.

Transdüksiyon: Bir mikroorganizmadan bir diğerine virüs veya bakteriyofajlar aracılığıyla gen aktarılması olayı.

Translokasyon: Kromozomun bir parçasının kopup başka bir kromozoma eklenmesi şeklinde olan kromozom mutasyonu.

tRNA: Protein sentezi sırasında (translasyon) amino asitleri ribozoma taşıyan özel bir RNA çeşidi.

Tubul: Hücre içerisinde veya doku içerisindeki tüpsü yapılara verilen genel ad.

Uç meristem: Bitkilerin kök ve gövdelerinin en uçlarında bulunan, sürekli bölünerek bitkinin büyümesini sağlayan doku.Meristem dokusu.

Unipolar: Tek kutuplu olma durumu.Bazı sinir hücreleri yanlız tek bir uzantıya sahip olabilir (unipolar sinir hücresi).

Urasil: Yanlızca RNA yapısına katılan baz.

Varyasyon: Bir türün bireylerindeki aynı karakterin farklı şekilleri değişiklik çeşitlilik.

Vitellus: yumurta sarısı.Döllenme sırasında yumurtanın beslenmesi sağlayan mukopolisakkaritprotein ve yağ karışımından oluşan madde

Virüs: Sadece içine girdiği bir başka hücre içinde yeniden üreyebilen ve hücresel yapısı olmayan canlı. Virüsler bir protein kılıfı içindeki nükleik asitlerden ibarettir. Bazılarınınsa basit bir zarı vardır. Virüsler çoğalmak için içine girdikleri hücrenin sentezleme yeteneğinden yararlanır.

Vakuol: Ökaryot hücrelerin sitoplazması içerisinde sıvı, hava yada kısmen sindirilmiş besin kapsayan tek zarla çevrili yapıların her biri.

Valin: Protein sentezine katılan amino asitlerden birisi.

Vanadyum: İnsan ve hayvanlar için gerekli bir eser (az miktarda bulunan) elementidir.

Varyasyon: Bazı karakterler bakımından farklı olma, orta durumdan sapma durumu. Esas tür tipine göre belirli karakterlerde görülen farklılıklar.

Vaskular sistem: Ksilem ve floemden oluşan bitki dokularında, ksilem tarafından su ve suda erimiş maddelerin, floem tarafından fotosentez ürünlerinin taşınmasını sağlayan iletim sistemi.

Vejetasyon: Bitkinin tohumdan gelişip tekrar tohum verecek hale gelene kadar geçen dönemi.

Ventral: Bir organizmanın karın kısmı (sırt kısmı dorsal).

Verimlilik: Birim zamanda meydana getirilen yavru sayısı ile ölçülen, bir bireyin yada populasyonun üreme kapasitesi. Fertilite.

Yağ asidi: Esterlerle bileşikler yaparak yağ moleküllerini meydana getiren maddeler.

İçgüdü: Organizmayı o türe özgü olan bir amaca sürükleyen hareket eğilimi (Örneğin örümceğin ağ örmesi gibi)

İmmünoloji: Organizmanın hastalıklara karşı direnç gösteren bağışıklık sistemini inceleyen bilim dalı.

İnsülin: Pankreasın Langerhans adacıklarında salgılanan ve kanda şeker oranını ayarlayan, birçok hücre için büyüme faktörü olarak görev yapan, 21 ve 30 amino asitlik iki polipeptis zincirinden oluşan protein yapısındaki hormon.

İnvitro: Hücelerin, dokuların, organların ait oldukları organizmaların dışında yapay ortamlar içinde yetiştirilmeleri veya bulunmaları.

İnvivo: Ait olduğu hücre veya organizma içerisinde yapılan deney.

Üre: Memeli ve diğer hayvanlarda amino asitlerin yıkımı ile oluşan son ürün.

İyon pompası: Hücre zarında bulunan ve iyon akışını düzenleyen kompleks protein molekülü.

Yoğunluk: Herhangi bir maddenin bir birim hacminin kütlesi.

Yumurta: Dişi üreme hücresi.Dişi gamet hücresi

Yüzme kesesi: Birçok kemikli balıkta çeperi sindirim kanalı ile aynı yapıda, içi hava ve diğer gazlarla dolu olan, hidrostatik denge, solunum, ses çıkarma ve ses almada görevli yapı.

İzomeraz: Molekül içerisinde atomların yerlerini değiştiren enzim.

İzotonik: Hücrenin iç ve dış ortamının zynı osmotik basınca sahip olma durumu.

Zar: Hücreyi ve çoğu organelleri çevreleyen lipit ve proteinlerden oluşan yapı.

Zigot: Döllenmiş yumurta hücresi.

Zooloji: Biyolojinin hayvanları inceleyen dalı.

Zoospor: Tek hücreli algler ve mantarlarda kamçılı, hareketli eşey hücresi.

Zootoksin: Bir organizma tarafından meydana getirilmiş toksik maddeler.
 

Users Who Are Viewing This Konu (Users: 0, Guests: 1)

Üst