Hızlı Konu Açma

Hızlı Konu Açmak için tıklayınız.

Son Mesajlar

Konulardaki Son Mesajlar

Reklam

Forumda Reklam Vermek İçin Bize Ulaşın

Arkeoloji Nedir? - Arkeoloji Mitoloji ve Sanat Tarihi

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Hükümdar

Administrator
Yönetici
Admin
Katılım
2 Ocak 2013
Mesajlar
24,068
Tepkime puanı
12
Puanları
199
Konum
America
Web sitesi
www.metin2tr.net
Arkeoloji, "eski kültür ve uygarlıkları onlardan kalan maddi kalıntıları açısından inceleyen; yer ve zamanını saptamakla uğraşan bir bilimdir". Maddi kalıntılar terimiyle insan elinden çıkan, insan düşüncesinin ürünü olan eserler,alet ve malzeme ile ev eşyaları,sanat yapıtları kastedilir.



Bu yönüyle arkeolojiyi,geçmiş zaman insanlarının "el emeği göz nuru " olarak tanımlayabiliriz. Eski Yunanca'nın "Arkhaios" (eski) ve "Logos" (bilim) kelimelerinden türetilmiş olan arkeoloji kelime olarak (Osmanlıca "Atikiyat") "Eskinin Bilimi" anlamına gelirse de, diğer bütün bilim dallarının kaynağı " anası " durumundadır.



Amacı

Arkeoloji biliminin amacı, ışık tutarak geçmişi canlandırmak, ilk çağ insanını düşünceleriyle ve bunların sonucu gerçekleştirdiği yapıtlarla günümüz insanına derinlemesine tanıtabilmek, onu anlamasına yardımcı olabilmektir. Bu amaçla, eski kültür kalıntılarını bulup ortaya çıkarıp, tanımlayıp, aslında uygun bir biçimde tekrar kurarak geçmiş kültürleri yorumlayarak aydınlatmaya çalışır.



Faydası

Günümüz insanına geçmişini ve köklerini öğreterek geleceğini aydınlatmasında yol göstermesidir. İnsan yaradılışı gereği merak duyduklarını, kendisinde iyi yada kötü bir anısı olan şeyleri toplama, koruma ve saklama eğilimine sahiptir. Toplanılan bu tür malzemeler bazen bir koleksiyona dönüşebildiği gibi; bazen de basit bir biriktirmeden öteye geçmemiştir. İster zevk için olsun isterse bilinçli olarak yapılsın, bu derleyip toplama eğilimi büyük arkeolojik koleksiyonların, ardından da müzelerin doğmasından en belirgin etkendir.



Bilinen ilk kapsamlı koleksiyonların, Roma İmparatorları ile Roma'nın önde gelen zenginleri tarafından oluşturulduğu kabul edilmektedir. Roma İmparatorları ülkenin dört bir yanından getirttikleri antik eşyaları, özellikle de çeşitli boyutlardaki heykellerle saray, şato ve villalarını süsleme yoluna gitmişlerdir; sonuçta, bugünkü değerli arkeolojik koleksiyonların oluşmasında öncülük etmişlerdir. Arkeoloji'nin tarihçesine baktığımızda insanlığın geçmişini aydınlatma yolunda çok eskiden beri bir takım araştırmalar yapıldığını görürüz. Başlangıçta tarih ve felsefeyi açıklamada kullanılan arkeoloji, daha sonra bu bağımlılıktan kurtulmuş ve bir bilim dalı kimliği kazanmıştır.

Arkeoloji'nin Tarihçesi


Insanligin geçmisini aydinlatma yolunda çok eskiden beri bir takim arastirmalar yapilmistir.Baslangiçta tarih ve felsefeyi açiklamada kullanilan arkeoloji,daha sonra bu bagimliliktan kurtulmus ve bir bilim dali kimligi kazanmistir. 15.-16. yy. Avrupa'sinda arkeolojinin bir bilim disiplini içersinde ortaya çiktigina tanik oluyoruz.Bunun da nedeni Rönesans hümanistlerinin Antik Çag sanat yapitlarina yönelmeleriydi.Yunan ve Roma sanatina duyulan ilginin giderek artmasi ve 18.yy.'da Italya' da Pompei ve Herculaneum kentlerinin kazilmasi,arkeolojinin gelismesinde önemli rol oynar. Arkeoloji'nin bilim haline gelmesinde ve Arkeoloji'ye bir metod oluşturmasında en büyük katkiyi Alman J.J.Winckelmann (1717-1769) saglamistir. Winckelmann, o güne dek yapilan kazilar üzerine yazdigi yazilarla ve hazirladigi tas koleksiyonu kataloguyla Arkeoloji alaninda çalisan ilk bilim adami olur. Bu nedenle kendisi, " Arkeoloji"nin babasi sayilir.O güne dek yalniz Filolojiye dayanarak yapilan geçmis kültürlere ait açiklamalin yeterli olmadigini gören Winckelmann mitolojiden yararlanmaya;bunun ötesinde,eski insanlari yasayislarini,yapitlarini ve kültürlerini ögrenmek için,onlarin yer altinda kalmis sanat ürünlerini kazi yaparak aydinliga çikarmanin gerekliligine inanmistir.
Bati'da Winckelmann ile baslayan bu hareket,Dogu'da bir imparatorun öncülügü ile gerçeklesir.Fransiz Imparatoru Napeloun,1789'deki Misir seferi sirasinda kalabalik bir bilim adamlari ekibini de beraberinde götürür.Bunlardan ülkede gördükleri antik kalintilari resim ve çizimlerle belgelemeleri ve kopya çikarmalari istenir.Böylece Misir Arkeolojisinin ilk temelleri atilir ve bu belgeler "Description de L'Egypte " (1808-1825) adli yapitta yayinlanir. Napolyon'un bu seferinde elde edilen bilgilere dayanarak ayrica " Rozetta tasi (üç dilli yazit)" nin yardimiyla 1822'de Jean-François Champollioni,Eski Misir yazisini çözer.Bundan sonra da Misirlilar'dan kalma bir çok yazili belgenin okunmasi saglanir.Ardindan Misir'da çikarilan eserlerin korunmasina yönelik Fransiz Auguste Mariette'nin Kahire'de kurdugu Misir Arkeoloji Müzesiyle arkeolojide sistemli ve denetimli bir döneme geçilir.

Alman Mecklenburg'lu Heinrich Schliemann'da arkeoloji tutkusua kapilanlardan biri olmus,küçüklügünde babasinin kendisine okudugu Homeros destanlarinin dogruluguna ve gerçek olduklarina inanmistir.Destanlarda adi geçen kenti bulabilmek, ayrica Troia 1970'lerde gerçeklestirdigi Troia Kazilari ve burada buldugu Priamos'un hazinesini kaçirisi,Avrupa'da genis yankilar uyandirmistir.Ancak Schliemann'in hareketinin asil önemli yani,-daha sonra kazilan Mykenai ve Tyrns sehirlerinden çikan sonuçlarla birlikte-efsanelerde ve antik destanlarda anlatilan olaylarin birer hayal ürünü olmadiklari,bunlarin gerçek ve yasanmis olaylar oldugunu belgelemis olmasidir.

H.Schliemann'in Troia ve Mykenai'de Yunan Uygarliginin kökenlerini arastirmaya yönelik kazilarina ayni dönemde M.A. Biliotti'nin Rodos; Ernst Curtius'un 1875'de basladigi Olympia; Alexander Conze'nin Semendirek Adasi kazilari eklenir.Conze'nin kazi raporunda ilk kez fotograf kullanmasi arkeolojik dünyada yeni bir çigir açar.

1880'de Misir'da çalismalara girisen Ingiliz arkeolog Flinders Petrie uzun yasami boyunca Misir ve Filistin'de arastirmalar yapar ve yeni buluslariyla arkeolojiye önemli katkilarda bulunur.Petrie ilk kez sistemli bir kazi yöntemi gerçeklestirir ve bunun ilkelerini "Methods and Aims in Archaeolgy (1904)" adli yapitinda anlatir.

1846'da Henry Creswicke Rawlinson,Mezopotamya çivi yazisini çözmeyi basarir.Anadolu'nun her türlü kalintilariyla arastirilip adim adim gezilerek tanitildigi dönem 18.yy. sonu 19 yy.baslarina rastlar.Anadolu'ya bu ilginin gösterilmesinde Ch.Texier,Ingiliz Fellows,W.Hamilton ve G.Perrot gibi gezginlerin yayinlari etkili olmustur.20.yy. Anadolu'da Hitit,Frig ve Lykia,Kilikia ile Urartu kültür ürünlerinin tanitilmaya baslandigi bir dönemi kapsar.

Anadolu'da ilk kazi ise 1871'de H. Schliemann tarafindan Troia (Hisarlik) da gerçeklestirilir.Troia Kazilarina daha sonra W.Döpheld devam eder;bu kazilar 1.Dünya Savasina dek sürdürülür.Bu yeni dönemde Almanlar Pergamon,Priene,Milet ve Didyma'da; Avustralyalilar Efes'te; Amerikalilar ise Lydia'nin baskenti Sard'da kazilar yaparlar.Istanbul Arkeoloji Müzeleri adina Makridi Bey ve H.Winckler'in gerçeklestirdigi Bogazköy (Hattusas) kazilari Hitit devlet arsivini ortaya çikarir.Sir L.Wooley'in Kargamis'ta (Cerablus), J.Garstag'in Sakçagözü'nde,Von Luschan'in Zincirli(sam'al) da N.Özgüç'ün Kültepe'de; R.O. Arik'in Alacahöyük'de,L.Delaporte'nin Malatya-Aslantepe'de,U.B.Alkim'in Karatepe' de,H.Z.Kosay'in Erzurum-Karaz ve Güzelova'da yaptiklari kazilarla Anadolu Arkeolojisi Kurulmus olur.1 Dünya Savasi'ndan sonraki kazilar,Anadolu'nun Dogu ile Bati arasinda özel ve önemli bir yeri oldugunu göstermeye yaramistir.


Türkiye'de Arkeoloji

Anadolu'da ilk sistemli Türk Kazisina 1881'de O.Hamdi Bey'in kisisel çabalariyla baslanir. Ardindan, daha önceki pek önem verilmeyen tarihi eser kaçakçılığına bir son verilerek yakin zamana dek yürürlükte bulunan "Asar-i Atika Nizamnamesi" (Eski Eserler Yasasi) çikarilir.



O.Hamdi Bey, bu konuda sadece yasal girisimlerle de yetinmez; "Sanayi-i Nefise" (Güzel Sanatlar Mektebi) yi bir imparatorluk müzesi haline getirmekle Türk müzeciliginin de kurucusu olur. Sidon ve diger yörelerde yaptigi kazilar ve ortaya çikardigi çok degerli eserlerle O.Hamdi Bey,hakliolarak "Türk Arkeolojisi'nin babasi ünvanini alir.



Türkiye'de arkeoloji Cumhuriyetin ilanindan sonra Atatürk'ün ilgisiyle önem kazanir. P.O. Arik ve H.Z.Kosay'in olusturduklari ekiplerle gerçeklestirilen Ahlatlibel ve Alacahöyük kazilari ilk Türk Kazi ekipleridir. Türk Tarih Kurumu'nun kurulup kazilara mali destek saglamasi ve kazir raporlarinin Kurum Matbaasinda yayinlanmasi yurdumuz Arkeolojisine yapilan önemli katkilardir.



Türkiye'de arkeoloji ögretimi önce Istanbul Üœniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde,sonra Ankara Üœniversitesi Dil ve Tarih Cografya Fakültesi'nde, Erzurum Atatürk Üœniversitesi Edebiyat Fakültesi bünyesinde 1973'de kurulus çalismalarini tamamlayan, Arkeoloji Bölümü ise ilk 1975/76 yilinda ögretime açilir.



Türkiye'de kazi yapmak yasalara baglidir. Kazi yapmak isteyen bilim adami ya da uzman kazi için gerekli parasal destegi, TTK'nin,T.C. Kültür ve Turizm Bakanligi, Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlügü'nden ya da üyesi oldugu bir bilim kurulusundan-Üœniversiteden- sağlar. Kazı izni ise T.C. Kültür ve Turizm Bakanligi, Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlügü'nün Önerisiyle Bakanlar Kurulu tarafindan verilir. Kazilarla ele geçen buluntularin tümü kazi mevsiminin bitiminde en yakin müzeye teslim edilir.



Arkeolojik Kazılar Nasıl Yapılır?

Çağdaş kazıların nasıl yürütüldüğünü daha iyi anlayabilmek için, Roma dönemi bir evin yapılış öyküsünü örnek almak iyi bir yol olabilir.



Çünkü arkeologlar günümüzde Roma dönemi bir evi ortaya çıkarmak üzere kazıya başladığında, bu öyküyü sondan başa doğru yeniden kurmaktadır. Roma dönemin yapı ustası, bir evi yapmaya giriştiğinde önce toprağı temizler, ardından temel çukurlarını kazar. Sonra, mozaiklerle resimler ya da motifler yaparak zemini döşer. Duvarları örüp üstünü bir çatıyla kapatır. Ev artık oturulacak hale gelmiştir ve insanlar gelip yerleşirler. Ustanın cebinden düşen bir metal para evin temelinde kalabilir. Evde yaşayanlar bazı küçük eşyalarını evde yitirebilir. Kırılan çanak çömlek parçaları çöp çukuruna atılır. Böylece evde yaşayanların öteberileri kıyıda köşede kalabilir. Arkeolojide bu süreç yerleşme dönemi olarak adlandırılır. Daha sonra bir savaştan dolayı insanlar yaşardığı evi terk etmek zorunda kalabilir, ev bir depremde çökebilir. Artık içinde insanın yaşamadığı evin zamanla tamamen çöker; ahşap kısımları çürür, duvarlar yıkılır. Aradan uzun yıllar geçince de ev bütünüyle toprağın altında kalır. Aradan yüzyıllar geçince üzerindeki toprak dümdüz olur. Burası ekili bir alan haline gelebilir ya da üzerine yine bir ev yapılabilir.



Arkeologlar önce toprak altında böyle bir evin varlığını saptar. Kazı alanının tümünü ya da çevresini ince çelik çubuklarla çevirir. Bu, kazı boyunca yapılacak ölçümlerin doğruluğu, çıkarılacak plan ve sonuçların güvenilirliği için gereklidir. Artık sıra, çatıdan temele doğru bütün tabakaları tek tek özenle kaldırmaya gelmiştir.



İlk tabakaya ulaşıncaya değin kazı makineleri kullanılabilir. Ama ilk tabaka kaldırılınca, artık kazıda yalnızca sivri uçlu mala, kürek ve kova kullanılır. Kazı sırasında ortaya çıkarılan duvarlar, ocaklar, fırınlar ve insan yapımı öbür yapılar örselenmeden birbirinden ayrılır. Arkeologlar bütün bunları inceler ve ayrıntılı notlar tutar. Ele geçen eşyalar tek tek özenle temizlenir ve bulundukları tabakayı belirtecek biçimde numaralanır. Eşyaların üzerinde o dönemin hükümdarının resimleri varsa, bu eşyanın yapılış tarihini saptamayı kolaylaştırır. Ama buluntular daha eski dönemlerden kalmış, yazısız ve resimsiz de olabilir. Ayrıca başka döneme ait eşya o tabakadaki eşyayla karışmış olabilir. Böyle durumlarda kesin tarihlendirme yapılırken, bir üst tabakaya hiç dokunulmamış olması gerekir.



Kazıyı yapan kişi, bu evin yapıldığı, değiştirildiği ya da yıkılmaya bırakıldığı tarihleri saptar. Ayrıca evde yaşamış olanların ne gibi özellikleri olduğunu ve yaşam biçimlerini ortaya çıkarabilir. Örneğin bir çiftlik eviyse, çevresinde tarlalar, otlaklar ve korular bulunacağını bilir. Buradaki bitki, tohum, polen ve tahıl kalıntıları, çevrenin o zamanki bitki örtüsünü gösterir. Hayvan kemikleri, burada yaşamış insanların yedikleri etin cinsini anlamamızı sağlar. Kullandıkları araç gereçler insanların günlük yaşamları hakkında bilgi verir.



Kentlerde kazı çalışmaları, açık alanlardaki kazılardan daha zor ve karmaşıktır. İnsanların yüzyıllardır yaşamakta oldukları kentlerde kazılar yıllarca sürebilir. Öte yandan bir kalıntının varlığı saptansa bile, bu mevcut yapıların ya da sokakların altında bulunacağından kazı yapma olanağı da yoktur. Bu gibi nedenlerden dolayı büyük kentlerde daha az kazı yapılmaktadır. Yapıların ortaya çıkarılmasında kullanılan yöntemler, Roma yolları, kanallar, surlar gibi öteki alanlarda yapılan arkeolojik kazılarda kullanılmaz. Bu tür kazılarda birbiri üzerine binen bütün katmanların görülebileceği bir kesit elde edilmeye çalışılır.

Arkeoloji, eski çağlara ait insan topluluklarının ürünü olan her şeyi toplar, sınıflandırır; bulunuş durum ve yerlerini de göz önüne alarak sonuç çıkarır.

Arkeoloji uygulamalı bir bilimdir. Bu özelliği ile Zooloji ve Botanik'le benzeşir. Botanik nasıl bitkileri, Zooloji nasıl hayvanları toplayıp, tamamlayarak, sınıflandırırsa; arkeoloji de eski kültür kalıntılarını toplar, tanımlayıp, sınıflandırarak, ait oldukları kültürleri ve zamanlarını belirler. Arkeolojik bir çalışmanın aşamaları şöyledir:

YÜZEY ARASTIRMASI: Arama bir arkeologun isidir. Yeraltında bulunan eski kültür kalıntılarını çıkarmada titiz bir çalışma yapmak gerekir. Arkeolojik Yerleşmelerin bulunması, belgelenmesi ve bunların herhangi bir kazı işlemine başvurulmadan bilimsel yöntemlerle incelenmesi, toprak üstündeki kalıntılarının elde edilip yorumlanmasına " yüzey araştırması " denir. Henüz bilinmeyen arkeolojik yerler, açık arazide yürüyerek ya da araba ile dolaşılarak bulunur. Amaçlı olarak yapılan bu araştırma, arkeolojik yüzey araştırmasının gerekli bir bölümüdür ve çalışmanın ilk basamağını oluşturur. Toprak üstü arama-yüzey araştırması- çeşitli merkezler üzerinde uygulanabilen bir yöntemdir. Bunlar; höyük, akropol, düz arazi yerleşimi, kurumuş nehir yatağı, Tümülüs ve nekropoldür.


  • HÖYÜK: Arapların "tell" ya da "tal",Perslerin "tepe" diye adlandırdıkları höyükler, eski yerleşmelerin yıkılması veya doğal tahribi sonrasında onların kalıntılarıyla oluşmuş doğal olmayan tepeciklerdir.
  • İlk çağlarda insanlar henüz yerleşik düzende yasamadıklarından, çoğunlukla da ağaç kovuklarında ve mağaralarda barındıklarından höyüklere rastlanmaz. Ancak Neolitik çağdan itibaren kurulan toprağa bağımlı yerleşmeler, çeşitli felaketlerle yıkılıp yok olurlar; zamanla bunların düzeni tabii olarak bir toprak katmanıyla kaplanır. Çoğu zaman da bu yıkıntının üzerine başka bir topluluk gelip yerleşir veya yıkılan kendin eski sahipleri şehri tekrar yeni bastan imar ederler. Hep ayni yere gelip yerleşmesinin nedenleri arasında, yörenin coğrafi özellikleri, iklim şartları ve toprak verimliliği ile su durumu basta gelmektedir. İste, bu tür Kültür kalıntılarının bulunduğu tepeler höyük karakteri taşırlar. Örneğin, Çanakkale'nin 25 km. güneyindeki Troia’da, bilimsel kazılar sonucu 9 katli bir yerleşimin varlığı kesin olarak saptanmıştır. Diğer bazı örnekler olarak Çorum-Alacahöyük ve Karahöyük, Kayseri-Kültepe, Keban yöresindeki Norsuntepe ile Kuzey Suriye'deki Tell Halaf, Tell Tayinat, Til Barsip sayılabilir.
  • AKROPOL: "Akro" (yüksek), "Polis" (şehir) kelimelerinden türetilmiş akropol, yüksek ve savunulması kolay tepeler üzerinde kale anlamındadır. Bu kale içinde yönetici krallığa ait çeşitli sosyal ve dinsel yapılar yer alır. Akropol Kral’ın korunmasına ayrılmıştır; halk ise akropolün eteğinde yaşamını sürdürür. Örnek olarak, Atina Akropolü, Bergama Akropolü ve Priene Akropolü gösterilebilir.
  • DÜZ ARAZI YERLESMELERI: Düz yerleşmelerdeki asal özellik sur duvarlı kalelerdir. Özellikle savunma amacıyla sağlam yapılı surlar ve yerleşme olarak da tepe sırtları seçilmiştir. Akropol krallığı temsil ettiği için halk daha çok ovadaki tarlaların bulunduğu düz arazide yasardı. Düz arazi yerleşimlerine örnek gösterebileceğimiz Zincirli ve Kargamış’ta kaleler bazı kısımlarında çift sur duvarlarıyla çevrelenmiştir.
  • KURUMUS NEHIR YATAGI: Yöreye ait seramik ve benzeri tasınmış malzemeyi derleyebilmek, ayrıca toprak altı tabanlaşma konusunda kısıtlı da olsa bir fikir sahibi olmaya yönelik, yüzeyde yapılan araştırmaların bir bölümünü kapsar.
  • TÜMÜLÜS: Bunlar önemli kişilere, özellikle de kral ve prenslere ait mezar yapılardır. Gerek Tümülüs, gerekse höyük dış görünüş olarak birer "yapay tepecik"ten oluşmuştur. Farklılık içyapıdaki kuruluşlardır. Tümülüslerde önce mezar odası düz bir alan üzerine inşa edilir. Daha sonra üzeri kapatılarak dev bir toprak yığınıyla örtülür. Bu yapı tarzıyla hem mezarın yeri bir tepecikle belirlenmiş olur, hem de mezar odası soyguncuların dıştan gelecek tehlikelere karsı korunmuş olur. Örnek olarak, Frigler’in "Midas’ın Mezarı" diye anılan Gordion Büyük Tümülüs'ü gösterilebilir. Anadolu’da Tümülüslerin en yoğun rastlandığı yöre ise Lydia’dır.
  • NEKROPOL: Yüzey araştırmasının yapılabileceği bir diğer saha ise nekropollerdir." Nekro" (ölüler) ve "Polis" (şehir) kelimelerinden türetilmiş nekropol mezarlıkları kapsar. Genellikle kent dışında, bazen de ana kapının hemen yakinin da yer alırlar; Assos ve Termessos'ta olduğu gibi.



BULMA: Araştırmacı, yüzeyde yaptığı çalışmalar sonucunda bazı verileri toplar. Bunların basında seramik eşya, kirik çanak-çömlek parçaları; küçük buluntularla sikkeler ve süs malzemesi gelir. Seramik eşya kırıldıktan sonra bir daha kullanılmadığı için, ayrıca hemen her yerleşimde bol miktarda ele geçmesi dolayısıyla geçmiş kültürlere ait ipuçları bulmada büyük önem taşır. Arkeologun yüzey araştırması sonucunda elde edebildiği bulgular değerlendirilir ve sonuçta, ilgili yerleşimde kazıya gerek olup olmadığına karar verilir. Eğer Araştırılan sahada seramik bulgu yoksa bu orada kazı yapılamaz anlamına da kesinlikle gelmez. Bazen bir sikke, bazen de bir mühür ya da yazıt parçası bile oranın önemini göstermeye yeterlidir.

KAZI: Önceden topografik haritası çıkarılmış ve sınırları belirlenmiş arkeolojik alanlarda, yetkili makamlardan alınacak izinle bilimsel sorumluluğa sahip kişilerin yapacağı "kazma" işlemidir. Arkeolojik kazılar amaçlarına göre;


  • Planlı Kazılar
  • Kurtarma Kazıları
  • Rastlantısal Kazılar diye sınıflara ayrılır. Bunlar yerleşme biçimlerine göre kendilerine uygun yöntemleri ve teknikleri uygularlar.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Users Who Are Viewing This Konu (Users: 0, Guests: 1)

Üst